Mis Kokular Sevgili Okuyucularım, Serüvenimde Yanımda Olduğunuz için Çok Teşekkür Ederim! Bon Appetit!
RSS

28 Ağustos 2010

Bu Kadın Neden Ağlıyor Anne?!




Gözlerimde çapaklar birikmiş bir şekilde yataktan miskince kalkıp güzelce kahvaltımı ettim. Kahvaltı dediğime bakmayın, sadece bir dilim çok tahıllı ekmek ve beyaz peynir! :) Sabahları pek kahvaltı edemiyorum da! Şaşı bak- Şaşır edasında kadın programlarını açmış bir halde; "Kim kiminle nereye kaçmış?" ve "Bu kadın neden ağlıyor anne?" serzenişleriyle ayılmaya çalıştım. Ahhh! Sonbahar sen nelere kadirsin?! :) Kışın doğan ve kıştan nefret eden bir insan olarak, en sevdiğim mevsim Sonbahar! :) Kendine özgü karamsarlığı içinde insana garip bir romantizm ve güç veren haline bayılıyorum sevgili okuyucularım! Bende, daha Yaz mevsiminin miskinliğinden çıkamamış halime sinirlenip bugün kalktıp iki çeşit cici yaptım! Ohhhhh! Ferahlatıcı bu his, nasılda iyi hissettiriyor kendimi! :) Öncelikle Süt, Su, Mısır Nişastası, Un ve Şekerden oluşan Su Muhallebisi yaptım. Su Muhallebisi nedir derseniz, Saray Muhallebicisindeki onlara özgü muhallebinin aynısı oluyor çocuğum! Çok şekerli değil yaklaşık iki kaşık kadar toz şeker var içinde fakat üstüne yaptığım Çikolata Sosunu döktüğümüz anda işler değişti ve ağız sulandırıcı bir hal aldı. Düşünün babam, babaannem ve Serra, resmen bayıldırlar! İşin öteki yönünden düşünürseniz, rejimdeki bayan arkadaşlar için mükemmel bir lezzet! Serra, doğal olarak yedi tabi ki! :))) Normalde Su Muhallebisinin buzdolabında 1 gece beklemesi gerekiyordu ama biz gördüğünüz gibi beklemedik! Kim bekler ki yahu?! :) Muhallebiciği yaptıktan sonra son gaz yerimde durmayıp, sessiz günün tadını çıkartırken, Boşnak Talısı yapmaya karar verdim. Söylemem gerekiyor ki, kökenlerim Makedon olduğu için bunu yapmak pek alışık olmadığım bir şey! İkisi aynı şey demeyin, çünkü değiller! Yemek türleri neredeyse birbirinin aynısı olsa da, lezzet ve yapılışları arasında küçük farklar var sevgili okuyucularım. Ben yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Boşnak Tatlısı, Şekerpare kıvamında fakat içinde sevmediğim şey olan Ceviz, Hindistan Cevizi ve Tarçın bulunuyor. Yadsı bir biçimde şekil veriyorsunuz. Fırında piştikten sonra da güzelce Şerbetini üstüne döküyorsunuz. Misss Mübarek missss! Aynı zamanda da, Ramazan Ayı içinde hem hafif hemde lezzetli bi cici kendisi. Hoşşş! Babaannem hala aldığım Güllaçları ne zaman yapacağımı soruyor bana ama yapma zamanı sanırım bir dahaki sene olacak! :))) Boşnak Tatlısı, göçmen çocuğum da mideye höpürdeterek afiyetle indirildikten sonra herkes üstüne bir güzel soda içti! :)))
İnsanın canı gece gece tatlı çeker mi yahu? Kadın olmak çok zor kardeşim! :) Ehh! Bu kadın neden ağlamasın anneeee? :))
Bon Appetit!

26 Ağustos 2010

Ben mi? Nasıl Yani Yaa? Neee? Hadi Canım!!

Eğer blogumu okuyorsanız, benim için şafak 26 olduğunu mutlaka biliyorsunuzdur sevgili okuyucularım. Geriye sayım; okulumun başlamasıyla bitiyor! :) Ahhh! Bu nasıl bir heyecandır ve nasıl bir cümbüştür? Hatta şenlik edasıyla pır pır eden yüreğim nasıl dizginlenir bilemiyorum! :) Eğer yolunu biliyorsanız, lütfen benim gibi heyecanlı bir kişiliğe bunu açıklamaya çalışın! :) Bu blogu yazmaya başladığımdan beri birkaç ay geçti ve ben gün geçtikçe B noktama yaklaşıyorum! Evet! Sizde buna şahit oluyorsunuz! Düşüncelerin somutlaştığının küçük bir kanıtıyım ben! Bu işe başladığımda benimle alay eden çok kişi oldu. Nasıl olur da bir kişi, bir hayalini hiçbir şeye dayanmayarak yapabilirdi değil mi? İsteyerek ve inanarak, nasıl bir şeyi elde edebileceğimi anlayamadı çoğu kişi. Ben bu işe başladığımda, öyle sandığınız gibi bilgim ve ya pratiğim yoktu. Didindim, uğraştım, panikledim, çılgınlar gibi çalıştım ve tabi ki her kadın gibi sızlandım! Offf.. Hemde nasıl! :) Fakat bir an olsun bile yapamayacağıma inanmadım! Bir an bile.. Herşey yetenek ve çok çalışmakta gizliydi sadece.. Amacımı tekrar hatırlatmam gerekiyorsa, ben bir hayal kurdum ve bunun olabileceğine inandım! Elimde ne param vardı ne imkanım! Çalıştığı iş yeri kapatılmış ve ortada kalmış biriydim. Abuk subuk işler yaptım. Bakmayın, kolay şeylerden bahsetmiyorum. Ağladığım çok zaman oldu. Ben ne yaptım? Hayalimin peşinden gittim. Kolay oldu mu? Kesinlikle hayır!!! Milyon tane beni gaza getirici kitap okudum. Dedim size, pek hırslı bir insan değilimdir. Ailemin ve arkadaşlarımın tam zamanlı bir iş bulmam için yaptıkları psikolojik baskılara kaplan gibi sert bir şekilde karşı çıktım. Elimde koskocaman bir HİÇ ile başladım küçük serüvenime! Salonumda duran kara tahta da hala "Mucizeler mümkündür!" yazıyor mesela. Her gece yatmadan önce ona bakıp gülümsüyorum. Hayatın bütün karamsarlığına rağmen optimistik düşünce yapımı hiç bozmadım. Her gün hayalime bir adım daha yaklaşacağımı biliyordum. Gün geçtikçe daha başarılı oldum. Başarılı oldukça siparişler gelmeye başladı. Duyuldukça duyruldu daha çok sipariş aldım. Sonunda okulun önkayıt parasını biriktirmiştim! Diyorum size sevgili okuyucularım, elimde bir kuruş bile yoktu! O kadar parayı nasıl ödeyecektim! Ardından daha çok sipariş ve tatammmm!!!! Hadi mucizelere inanmayın bakalım! Eh! Örneğim işte! Bundan daha iyi kanıt olur mu?! :) 20 Eylül itibariyle Mutfak Sanatları Akedemisi, Uluslararası Profesyonel Pastacılık ve Ekmekçilik Eğitimi (MSA) öğrencisiyim! İlk B noktam tamamlanıyor. Herşeyden önce bunun için heyecanlıyım! O yol bir şekilde açılıyor sevgili okuyucularım. Siz bile şaşırıyorsunuz..
Çoğu arkadaşım, çeşitli kurslara gidip Butik Pastacı oldu. Ya kendi dükkanlarını açtılar ya da bir yere girip çalışmaya başladılar bile. İnanmayacaksınız, son zamanlarda duyduğum herkes pastacı!!! Babam bana, ben kendi dükkanımı açana kadar çoktan herkesin açacağını söyledi bu akşam. :) Sizde böyle bir durumda kalsaydınız ne yapardınız? Eskiden olsa ben, sinirlenip hayata küserdim! Oysa simdi, hepsini gönülden tebrik ediyorum! Hatta gurur duyuyorum! !Özellikle Semacığımı gönülden tebrik ediyorum! Beyaz Fırında çok başarılı işler çıkartıyor. Herkes istediği ve sevdiği şeyi yapıyor. Bundan daha güzel ne olsun! Herkesin yolu farklı sevgili okuyucularım ve herkes ne iş olursa olsun, kendi nasibini yiyiyor! Nitekim bende öyle olacağım. Kendime daha değişik bir proses belirledim. Okuldan mezun oldum, hemen bir yer açayım gibi bir düşüncem yok! Herşeyden önce mutfaklarda pişip Pastry şef olmam gerekiyor! Gerekiyorsa, ayaklarım kanasın yorgunluktan! Benim baş koyduğum yol bu! Nokta! Tamam..Tamamm.. Bazen panikliyorum!! İnsanım yani! Daha mutant olmadım! :)) Nasıl olacak? Ne yapacağım? gibi düşünce öbekleri beynimde yankılanıyor! Ne yapıyorum biliyor musunuz? Kendime güzel bir Türk Kahvesi yapıp güzel bir müzik açıyorum. Gözlerimi kapatıp gülümsüyorum. Marie Curie teyze ne demiş: "Korkulacak hiçbir şey yoktur. Anlaşılması gereken şeyler vardır!" Olay sadece, her B noktasına geldiğinizde yeni bir B noktası belirlemek. Sonra bırakın kendinizi ve olayların oluşmasına izin verin. Eğer ben hayalimi gerçekleştirebiliyorsam, siz neden yapamayasanız?! Hadi söyleyin, hala mucizelere inanmıyor musunuz? Hala mı??!!
Bon Appetit!

23 Ağustos 2010

Bir "Cathering" Hikayesi



Pazar gününü değişik geçirelim diye Ümraniye IKEA'ya gittik. Şunu çok net anladık ki, haftasonları kesinlikle dışarı çıkılmaması gerekiyormuş! Biraz dolaştıktan sonra ağız tadıyla kahve içelim dedik ve sevdiğimiz bir mekana oturduk. Şans bu ya, canım arkadaşım Ceren'i gördük. Pazartesi günü, yani bugün, bir toplantılarının olacağını ve benim yapıp yapamayacağımı sordu. Son gün ve gece saat 22:00'de bunun haberini alsanız ve ertesi gün öğlen 12:00'ye yetiştirmeniz gerektiğini bilseniz ne yapardınız? Ama ben Yapmaz mıyım?! Uyumam yine yaparım! Eve gidene kadar ne yapıcam ve ne yapsam diye kafa ütüledim tabi ki! Evin kapısını açmamla üstümü değiştirip mutfağa girmem bir oldu diyebilirim sevgili okuyucularım! :) Fındıklı Ay Şekilli Kurabiyelerimin hemen hamurunu tuttum. Ama o kadar akıllıyım ki, yanlış un kullanmışım o panikle! :) Yani annemi ne diye dinliyorsam artık! Git bildiğin özel ununu kullan yani değil mi?! :) Halim perperişandı dün gece!!! Ağladım ve deli gibi zırladım hatta bir ara hayattan nefret bile ettim diyebiliriz! :))) Sonra "kesseler acımaz" diyerek yola devam! Hayatımda başladığım hiçbir işi tam anlamıyla yapmadan bitirmedim. Sabah 7:00'e saati kurdum. Uyanır uyanmaz, fırına gidip yeni mis gibi un aldım. Sonra marketten eksikler giderildi. Tam teşhizatlı bir biçimde mutfakta savaş bayraklarımı çektim ve güzel bir müzik açtım. Ohhhh! En iyi rahatlama methodum! :) Sonra ver elini Damla Çikolatalı Kurabiyeler, Ay Şekilli Kurabiyeler, Peynirli Tartaletler, Milföy hamurundan çeşitli ciciler, Kanepeler, Brownie'ler ve Elma Topları!! Toplam 10 çeşit bir yiyecek grubuyla hazırdım ki, sevgili arkadaşım toplantının 31 Ağustos'a ertelendiğini söylemek için beni aradı!!!! :)) Tam benlik bir olay!! Nitekim ben herşeye gülebilen bir yapıya sahip olduğum için bu durum içinde ,yine gülme krizine tutulma için, bir neden daha buldum! Hakikatten harikuladeyim sevgili okuyucularım! :) Telefonu daha kapatırken, babam, annem ve Arzu çoktan durumu anlayıp tartaletlere ve kurabiyelere gömülmüşlerdi bile! :))) Bugün de öğle yemeğini atlattık diyelim. :))) İşin olumlu tarafından bakmak lazım, toplantının olacağı günü şimdiden biliyorum ve hazırlıklarımı ona göre yapacağım. Hem aklımdaki şeyleri daha rahat yapabilirim. Mesela, italyan kırması kızlarım; Macaronlar! :)))) Voila!!! :))
Mutfaktaki kirli yığınını toplarken, her zamanki gibi müthiş sakarlığımla kafamı ahşap rafın köşesine vurdum mu? Vurdum!!! Çığlıklarrrr, göz yaşı fırlamaları ve kesik çığlıklar eşliğinde mükemmel bir senfoni orkestrası edasındaydım! :)))
Slogan yarışmasında birinci olan slogana kadar Bon Appetit! yazmaya devam edeceğim sevgili okuyucular.. Şimdi gidip 1 saat yürüyüş yapmam lazım. Okula az kaldı ve form tutmam lazım! Onca saat ayakta kalıcam yahu! Hmmppfhhhh.. :/
Bon Appetit!


Sızlanmak Normaldir!!!



Havaya endeksli yaşayan biri olarak, geçen akşam arkadaşlarımızla Yeşilköyde gittiğimiz bir Balıkçı sonrası dehşet bir vicdan azabı duydum! Neden mi? Sizinde fark ettiğiniz gibi bir süredir öyle kendimi tatmin edecek ciciler yapmadım ve bu beni inanılmaz rahatsız etti. Tabi dilime de vurdu! :) "Bir şeyler yapmalıyım!" diye sızlanan ve suratı asılan bir kız oldum çıktım! Tamammm, bende her kız gibi sızlanıyorum! Ne de olsa DNA'larımda alışveriş manyaklığı, alınma ve olayların en ince ayrıntılarını irdeleme gibi etkenlerin var olduğunu düşünürsek, gayet normal değil mi?! :))) Sonuç: Sızlanmak normaldir!! :)) Onca homurdandıktan sonra eve gelip saatlerce yemek kitaplarımdan ders çalıştım, itiraf ediyorum! :) Malzemelere bakıldı ve neler neyle yapılıyormuş öğrenildi ve ertesi gün yapılacak cicilerin listesi çıkarıldı. Az kalsın, masamda kitapların arasında uyuya kalıyordum ki, yatağa yatmanın çok mantıklı bir karar olduğuna kanaat getirdim. Sabah uyanır uyanmaz da listemin en başındaki Mısır Ekmeğini yapmaya koyuldum! Oh La Laaaaa! :) Yaptığım Mısır Ekmeği, binlerce şükür ki, normalde gırtalağınıza oturan türden olmadı. Kırıntıda Scrambled Eggs'in yanına koyduklarının aynısı oldu! Bu durum, beni inanılmaz mutlu etti sevgili okuyucularım. Sadece, bir daha ki sefer yaptığımda şekerini biraz daha az koymam gerekiyor! :) Sabah kahvaltısında ağızları sulandıracak türden oldu, üstüme afiyet! :))) Her ne kadar babaaannem, mısır ekmeğinin böyle olmayacağını savunsa da, bence gayet güzel oldu! Ehh! Herkesin bir stili var değil mi? :) Mısır ekmeği, benim için yeterli mi sizce?! Non, non, noooo! :) Ekmecik soğurken, bende kıpraşmalarıma yenik düşüp kara kızım olan Brownie yaptım! Bu sefer, ortalığa biraz daha harmoni kattım ve içine Beyaz Damla Çikolata koydum! Voila!!! Brownie, konusunda git gide uzmanlaşmaya başladım diyebiliriz, aynı Turta ve CheeseCakelerde olduğu gibi! Şahaser mubarek! :) Vicdan azabının yarattğı bu gazla, ay'a bile giderim herhalde!! :))) Beni durdurabilene aşk olsun! :) Bitti mi sanıyorsunuz?! Yoookkkkkk! Biter mi hiççç?! :) Üstüne iyice gerilip Un Helvası olayına giriştim! Sizinde bildiğiniz gibi , ya da bilmiyorsanız artık bileceksiniz, Un Helvası konsepti biraz zor! Olay, tamamen kavurmayla ve bilekle alakalı. En azından annem öyle söylüyor ki anneler hep haklıdır, çoğu zaman biz bunu ısrarla reddetsekte! :) 15 dakika da olacağını düşündüğüm yavrucak, kavuruldukça kavuruldu ve yarım saat sonra, sonunda benim tam istediğim rengini aldı. Ohhhhhh..! O koku var ya size anlatamam yani!! :) Kavrulduktan sonra üstüne Su, Süt ve Şeker üçlüsüyle yapılan şerbetini döktüm. Çoğu kişi süt koymuyor ama bence sütle daha güzel! :) Kaşıkla da şekil verdikten sonra , süs olsun diye, üstüne biraz Tarçın serpiştirdim. %30 insanın Tarçın sevmediğini düşünürsek, fena bir risk değil! :) Tarçın, sevilmez mi ya?! :) Bugün, o cicilerde eser kaldı mı derseniz, bir lokma bile kalmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim sevgili okuyucularım! :)
İnsanın sevdiği ve hatta tutkunu olduğu bir şeyi yapması ne kadar güzel bir şeydir! Bazen, geçmişte yaptığım milyonlarca şeye bakıyorum da nefret ettiğim bir cümle olan "keşke"yi kullanmamaya çalışıyorum inanın! Eninde sonunda hayatımız boyunca yaşadığımız ve yaptığımız herşey, bizim şimdiki halimizi oluşturuyor! Onlar olmasaydı, şu anda biz olamazdık! Dr. Francisco Bucio demiş ki, " Hepimiz, yaşamımızda şu ya da bu biçimde engellerle karşılaşırız. Ancak derin bir tutkuyu motor gibi kullanırsanız yanlış geldiğiniz yoldan geri dönebilir ve düşlerinize giden yolda ilerleyebilirsiniz." Bunu bir düşünün..
Bon Appetit! 

5 Ağustos 2010

Rainbow Cake Vol.2

Buhran dolu geçen günlerin ardından neyseki bugün yağmur boy gösterdi. Sabah çok güzel bir şekilde uyandım ve ister istemez ayakalrım beni mutfağa götürdü. Almayadan gelen babaannem benden Pandispanya yapmamı istemişti ama pasta şekline sokmadıktan sonra benim için pek anlam ifade etmiyor. Onu kıracak mıyım? Tabi ki, Hayır! Bugün Pandispanya yerine onun ve babamın seveceği tarzda kek yapmaya karar verdim. Askerlerim tezgahta yerlerini aldılar. Yumurtalar, PudraŞekeri, Un, Limon Kabuğu Rendesi, Vanilya Esansı, Kabartma Tozu ve Tereyağ olmak üzere gözlerimin içine melül melül baktı yavrucaklar. İtiraf ediyorum, bugün ortalığı biraz pislettim! Hatta terliğimin içine bile biraz un girmiş olabilir! :) Homojen yapıdaki kekim yağlanmış kek kalıbına RainBow Cake olacak şekilde kondu ve 170 derece fırına 1 saat pişmek üzere kondu. Bu sefer 2 renk yapmak istedim. Pembe ve yeşili birbirine çok yakıştırdığım içi bu renkleri kullanmaya karar verdim. Bu yapıdaki kekte en güzel kısım ise, kestiğiniz zaman içinden fosforlu renklerin fışkırması! Tadı zaten güzel ve renklerden muhteşem olunca "yeme de yanında yat" mottosunu gütmek zorunda kalıyorsunuz sevgili okuyucularım. Öğle yemeği olarak kek mi yediniz? dediğinizi duyar gibiyim. Cevabım: Evet! :)) Yanında da Arzu'nun yaptığı muhteşem meyve suyu ağızlarımızda şenlik yarattı resmen! 2 renk güzel ama ben cıvıl cıvıl rengarenk sevdiğim için bir dahaki sefer yine çoklu renk sistemini kullanacağım. Kendimi yememek için ansıl zor tutuyorum bir bilseniz.. Hayır! Hayır! Mutfağa gitmek yok! :)
Bu arada rüyamda kocaman bir pasta yapıyordum. Yan tarafımda da Wüsthoff Şef Çantası duruyordu. Ahhhhh! Ahhhhhh..! Yürek dayanır mııııııı?! Bir yerlerden bulmalıyım! Bir yerlerden bulmalıyım! Bir yerlerden bulmalıyım! :)
Bon Appetit!

4 Ağustos 2010

Ağustos Mu Dedin?! Bol Çikolatalı Fındıklı Pasta mı???

Havaların inanılmaz bunaltıcı olmasından dolayı, insan ellerini kaldıramayacak duruma gelmiyor değil! Sıcakları geçtim ama şu nem yok mu?! Yok yani.. Yapılan herşey pörsüyor!  Global ısınma gelmedi diyordu çoğu arkadaşım, alın size global ısınma! Hala farkına varmadıysanız eğer tabi.. Sıcakların gün be gün bizi yapış yapış yaptığını varsayarsak, ben yine ve yeniden kolları sıvadım ve doğum günü çocukları Arzu, Arzu'nun eşi Gökhan ve mükemmel babam için bir pasta yapayım dedim. Butik pasta kavramından çıkıp normal bildiğimiz pastane pastası türünü yapmayı tercih ettim. Hedefim, Bol Çikolatalı Fındıklı Pasta yapmak! Tamam.. Tamam... Bu sıcaklarda çok tehlikeli bir seçim olduğunu bende biliyorum! Daha önce yapmadığım bir şey olmalıydı ne yapayım! :) Ahhh! Bırakın beni mutfakta yaşayayım! İleride kesinlikle kendi evimde açık mutfak olmalı yoksa herhalde kimseyi göremem. :) Daha merak ettiğim ise, "Acaba çok kilo alacak mıyım?" sorusunu da geri planda bırakıyorum farkına vardıysanız! :)) Sessizce mutfağa girdim. Mis kokulu Tereyağ, Bitter Çikolata, Kakao, Pudra Şekeri, Yumurtalar, Rondoda da ince çekilmiş fındıklar veeeee babamın koleksiyonundan Metaxa Konyak, pasta olmak için hazırlandılar. Askerlerim kenarda beklerlerken, ben her zamanki gibi önceden fırınımı 180 dereceye ayarlayıp ısıttım. Ben Marie tarzında ( içi su dolu bir tencerenin üstüne kaseyi koyun ve ne eritmek istiyorsanız eritin) çikolata ve tereyağını erttim ve soğuması için kenara bıraktım. Ayrı bir mayonez kasesine ise, kakaoyı eledim ve üstüne PudraŞekeri ve Yumurtaları koydum. Mixerle güzelce çırpıp baş döndüren erimiş çikolatalı karışıma ilave ettim. Konyakta içine bir güzel koyuldu. Ohhhhhh!! Başınız döndü değil mi? Fındıkları ilave etmeyi unutmadım tabi ki sevgili okuyucularım. Yuvarlak bir kalıba koydum ve içine 2 parmak kadar su koyduğum tepsinin içine kalıbı koyup 45 dakika kadar pişirdim çocuğumu. Fırından çıktıktan soora yaklaşık 5 saat kadar buzdolabında beklettim. Daha fazla bekleseydi aroması daha güzel karışırdı ama kendisini akşam yemeğine yetiştirmeliydim. Üzeri sosu için ise, yine Ben Marie usülü Çikolata, Tereyağ, Süt ve Vanilyayı erittim ve buzdolabında uzunca süre bekleyen cicimin üzerine döktüm. Pastacığımın kenarlarını süslemek için ise, kalan fındıkları spatula yardımıyla ( ki biraz elde kullandım) yapıştırdım. Üzerine aslında daha başka süslemelerde yapılabilirdi. Şahsen, sade olan şeyleri daha çok seviyorum! :) Voilaaaaaa! Pastamız hazır olduuu!!!  Güzelce akşam yemeği yedikten sonra, kırmızı şaraplar açıldı. Pasta mumlarıyla masaya kondu. Serrayla ikimiz pastanın tadına hasta olduk! Özellikle bayanların muayyen günlerinde veya sevgilileriyle kavga ettikleri günlerde yemelerini tavsiye ederim! İnanılmaz seratonin yuvası kendisi! Gerisi hikaye benden söylemesi! :)) Babamlara biraz ağır geldi. Ehhh! Saçlara ak düşünce böyle oluyor! Bunu duysa beni kıtır kıtır keser herhalde! :)) Marketten alınma Meyveli Pasta ile güzelim pastamı aldattılar o ayrı! Hala çok kırgınım! :)  Ertesi gün tartılmamak üzere, biz afiyetle yedik! Ohhhhh! Canımıza değsinn!!!! :))))
Bon Appetit!

Japonyadan Gelen Akışkan Tatlı ve Yola Devam



Sevgili okuyucularım, Japonya'ya devamlı giden kuzenim Umut, sağ olsun benim değişik tatlar sevdiğimi bildiği için oraya has bir tat getirmiş! Yeşil çaydan yapılan bu tatlıyı annemler hiç sevmedi ama ben bayıldım. Kutuyu açtığınızda iki çeşit tatlı çıkıyor. Eğer yumuşacık şeylere dokunamıyorsanız, kesinlikle size göre değil! Elde akışkan bir yapıya bürünüyor kendisi.Tadı mı.. hmmm.. Hafif plastikimsi hafif tatlı ve hafif tuzlu diyebilirim. Sizinle aylardır mutfaktaki maceralarımı paylaşıyorum ve paylaşmaya da devam edeceğim. Eğer bir gün iyi bir şef olmak istiyorsam, her türlü lezzeti bilmek istiyorum ki kendimin en iyisi olabileyim. Eğer benim gibi sizinde imkanlarınız sınırlıysa, görüyor olmalısınız ki, imkansız diye bir şey yok! Bugün izlediğim bir filmde şöyle diyordu; "Başarı, çok çalışmak ve yetenekten gelir.. Şanstan değil.." Karşılaştığım neredeyse herkes bana ileri de çalıştığım mutfakta çok çekeceğimi söylüyor. Evde yapmak gibi değilmiş. Sanki farkında değilim de ben bunun! Kapalı bir kutu içinde yaşıyorum zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz sevgili okuyucularım. Ben sadece inanılan bir şeyin gerçekleşebildiğini, kendime de ve tanık olarak size de kanıtlamak istiyorum! Zor mu? Evet! Zor yanları var! Bir yerleri kesmeler, ağlamalar veya zırlamalar gibi. Bazen kitlendiğim anlarım bile oluyor, ki buna siz de şahit oluyorsunuz. Sonra derin bir nefes alıp yoluma devam ediyorum. Çakıl taşlarının ayaklarımı kanatmasına izin vermiyorum. Çünkü sadece inandığım şeyi ben başarabilirim. Sadece vazgeçmeyin.. İnanmaya devam edin ve çok çalışın.. Şu kıvrım kıvrım duran yeşil şeylerden şu anda da afiyetle mideye indiriyorum , evet! Ben inanırsam, herkes inanır. Ben inanırsam, istediğim şey olur. Bunu asla unutmayın! Kendinize sizde benim gibi söyleyin..! Hadi! Ne duruyorsunuz!
Bon Appetit!

3 Ağustos 2010

Bir Güzeldir Çeşme..


Merhabalar sevgili okuyucularım! Çeşmede harikulade bir tatil geçirdik Serrayla. İlk önce normal bir tatil gibi başlayan yolculuğumuz ilk akşam Tuvalde inanılmaz bir yemek yedikten sonra Gurme Trip olarak adlandırdığımız bir serüvene dönüştü. Tuvalde fiyatlar gittiğimiz her yerden yüksekti fakat balıkların lezzeti gerçekten inanılmazdı. Üstüne Damla Sakızlı Muhallebi de yemeği ihmal etmedik tabi ki. Verdiğimiz paraya değdi mi? Değdi! Ama sanırım bütün yolculuğumuz boyunca en fenası El Beso adlı restauranttı! Ah! O müthiş Gelatolardan yiyelim diye gittiğimiz mekan adeta tıklım tıkış! Masada oturuyorsunuz ve yan masadaki 1 karış ötenizde! Bir şey konuşabilmek imkansız! Yemeklerden bahsetmeye dilim varmıyor inanın! Tamam! Gurme değilim ve hatta olmam içinde bir ömür gerekir fakat ağız tadımda var yani! Serra, normal bir Funghi Pizza söyledi kendisine bende Paella söyledim. Şu kadarını söyleyeyim, ben evde bin kat daha güzel Paella yapıyorum!!! Heyyyy gidi Mezzalunammmm!!! Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim, garsonları özellikle seçmişler! Onlar bir harikaydı! Özellikle erkekler kız garsonlara ağızları açık bakıyorlardı diyebilirim! :)) Yemekleri yiyip apar topar oradan kalkıp Damla Sakız Kikörü meşhur Orta Kahve'ye gittik. Orta Kahve, tam meydanda insanları rahatlıkla izleyebileceğiniz bir mekan. Garsonları suratsız. Serrayla Türk Kahvesi içelim dedik.İçtikte..! Fakat inanın bir Türk Kahvesine 8TL vermek bana koydu. Sanırım bütün tatil boyunca bir tek ona verdiğimiz para koydu bize diyebilirim. Hemen seri ve kıvrak bir şekilde oradan kalkıp Lavanta'ya gittik. Lavanta en sevdiğim çiçektir bu arada. İsmine bile dayanamam! :)  İstanbul, Ortaköyde de bir lokasyonu bulunan, Lavanta neredeyse her akşam gidip birkaç kadeh kırmızı şarap içtiğimiz bir mekan haline birle geldi! Huzurlu, sakin ve seçkin bir mekan olarak nitelendiriyorum orayı ben.. Yemek sonrası bizim gibi sakin ve rehabilitasyon kıvamında bir tatil geçirmek istiyorsanız, mutlaka oraya gitmelisiniz! Ertesi akşam da Yaya adlı mekana gittik. Yaya, dekorasyon bakımında beyaz ağırlıklı ve yalın fakat rahat rahat yemek yiyebileceğiniz bir yer. Orada Tavuk Külbastı ve Yaya Kebap yedik. Başlangıç olarak verilen yemekler en güzel Yayadaydı. Özellikle önce verilen yağ-ekmekler ve Risotto Topları şahaneydi! Yaya Kebap dışında başka şeylerde yenilebilir. Öyle ahım şahım bir yemek değil bu arada. Yayadan kalkıp Alaçatı sokaklarını turlarken canımız tatlı çekti. Alaçatıda her yer Damla Sakızı! Artık, öööggghhhh! diyorsunuz! Değişik bir şey tadalım dedik ve İstanbulda Kanyonda da olan FunFöndüden birer kap yedik! Nasıl ağır geldi anlatamam size! Gece ikimizde uyuyamadık! :)) Keşke Bitter Çikolatalı versiyonuda olsaydı ama sütlü çikolata ve beyaz çikolatalı hali mevcut orada. Yazlık bir mekanda bence uygulanan bir strateji hatası! İnsan mide spazmı geçirebiliryor, nitekim biz yaşadık! :) Gelelim en güzel yemeğimizeeeeeee sevgili okuyucularım! Kesinlikle Kalamata! Yeni oteli de açılan Kalamata tam anlamıyla ziyafet çekebileceğiniz bir mekan. Çalışanlar güleryüzlü ve ilgili. Dekorasyonu otantik ve size sanki Yunanistandaymışssınız hissini uyandırıyor. Müzikler ise ortamla uyumlu. Diğer mekanlarda ispanyolca ile başlayıp Serdar Ortaç müziklerine dönüyordu. Biz tam bir yemek almak yerine ortaya bir sürü başlangıç söyledik. Ahtapot'un tadı insanın damağında kalıyor. Balık böreği, jumbo karidesler ve kalamarlar havada uçuştur :)) Ama yemeğin en güzel kısmı sonundaki tatlıydı. Balıkçılarda genelde bulabileceğiniz Fırında Tahin Helvası ina-nıl-mazdı!!!! Tadı kıvamı tam yerindeydi. Nefes almadan yedik resmen! Özellikle sevgilinizle gitmenizi tavsiye ederim! Ortam sizi romantik olmaya zorluyor! Hatta zorlamıyor ister istemez oluyorsunuz! :) Alaçatı sokaklarında her yerde İmren Pastanesini görebilirsiniz. Bizim uğrak yerimiz oldu. Damla Sakızlı Kurabiyeleri ve yine alıp hediye olarak götürebileceğiniz kendi yapımları Damla Sakızlı Türk Kahvesi insanı kendinden geçirtiyor. Ayrıca, oturup kahve içerken insanları seyretmek istiyorsanız, Köşe Kahve'ye veya 15 Eylül Kıraathanesine oturabilirsiniz. Neredeyse herkes 15 Eylük Kıraathanesine oturuyor. İçki içip ayrıca yemekleri yüzünden yiyemediğimiz El Beso'nun Gelatolarını da orada tadabildik. Karamelli italyan dondurmasının mavi renkte olması ilgi çekici ama yerken ne yediğinizi unutuyorsunuz. Acaba vanilyalı mıydı diye kendimize sormadık değil! :) Bütün tatil boyunca yediğimiz en güzel ikinci yemek ise, Şişerka'daydı! Mezeleri şahane! Özellikle Muhammara'yı yemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Kömürde yapılan Tavuk veya Kırmızı Et Saç Kavurmaları ağızda dağılıyor. Tek kötü yanı etrafta uçuşan kara sineklerin ayaklarınızı ısırması! Ama buna da çare bulmuşlar! Garsonlar direk sinek kovucu spreylerden getiriyor! Ve unutmadan, oraya gittiğinizde, eğer içki içiyorsanız, kesinlikle Testi Şarabından içmelisiniz sevgili okuyucularım! Son akşamımızda ise, artık nerede yesek diye düşünürken, yolun üstünde VeriaHan diye bir yer gördük ve hemen oturduk. Aynı zamanda Butik Otelde olan bur mekanın sahibi Avusturyalı bir beydi. Yemeklerde doğal olarak o amntıkla yapılıyor. Fiyat olarak yüksek değil. İsmini unuttuğum Avusturyalı Bey'le yemekler hakkında bayağı sohbet etme şansına sahip olduk. Özellikle Schnitzel'i meşhurmuş. Ehhhhhh yani! :) Tattık mı? Tattık! :) Hoş aklım Serra'nın yediği İspanyol uslü Badem Soslu Tavukta kalmadı değil. :) Benim yediğim, Saç Kavurması ise, fena değildi. Tatlı menüsü harika gözüküyordu fakat akşama kadar tatlı menüsünden sadece Çikolatalı Sufle kalmıştı. Afiyetle yedik! :)
Çeşme tatili bir harikaydı ama dönüş daha güzeldi.. :)
Bon Appetit!

22 Temmuz 2010

Çeşme'nin Yolları Taştan, Ben Giderim Bazı Bazı

Sevgili okuyucularım, okul öncesi güzel bir tatile ihtiyacım olduğu ve önümüzdeki minimum 1 yıl boyunca tatil yapamayacağım için bir haftalığına sizden izin isteyeceğim. İstanbulda havaların arada yağmurlu ve inanılmaz boğucu olduğunu düşünürsek, son çıkışta yolu yakalayıp Çeşmeye doğru hareket etmenin zamanı geldi. :) Ama gitmeden önce bugün yaptığım içi karamel dolgulu çikolatalarımı sizlerle paylaşmak istedim. Psikopat gibi aldığım milyon çikolata kalıbının içinde ayıcık şeklinde olanını kullanmaya karar verdim. Gözüüme en şeker bu kalıp gözüktü! :) Daha önce yaptığım için yapımında hiçbir sıkıntı çekmedim. Kalıbı ilk önce yapışmaması için özel spreyi ile spreyledim. Üstüne de bronz gıda boyası bulunan spreyle şöyle bir geçtim ki, ayıcıklar kalıptan çıktıktan sonra parlak bir ifade takınsınlar! :) İlk katmanı Bitter Çikolata ile geçtim ve buzdolabında biraz dondu çocuğum. O kıkır kıkır donarken, bende karamel dolgusunu yaptım. İlk yapışımda, karamel dolgusunu yapamayıp hüsrana uğramış hatta yıkılmıştım fakat bu sefer elim alıştığı için rahat rahat hatta gevşek gevşek yaptım kendisini :)) Tatile gideceğim ya biraz ukalalık takınmak hakkım! :)) Onuda sıkma poşeti ile donan alt katmanın içine sıktım. Oda kıkırdayınca çikolatadan oluşan üst katmanını yaptım. Anlayacağınız toplam 3 prosesten geçiyor yavrucak. Biraz zaman alıyor ama sonuç mükemmel bence. Isırdığınız zaman içinden akan karamel dolgusuna diyecek söz yok! :) Offff.. Offfff..
Yanıma alacak mıyım?! Güldürmeyin beni! :) Diyetteyim diyorummmmm ! :)))))
Haftaya görüşmek üzere! Mis kokular sevgili okuyucularım !
Bon Appetit!

21 Temmuz 2010

Tantitoni Firması Yazın En Güzel Kurabiyesini Buldu!

Bir süre önce yakından takip ettiğim ve sık sık alışveriş yaptığım Tantitoni firmasının Kurabiye Yarışmasına katılmıştım. Özellikle Forum İstanbul ve Cevahirdeki dükkanlarını ziyaret etmenizi öneririm. Onların kurabiye kalıplarından alıp onlarla kurabiyeler yapmak gerekiyordu. Güzelce yılbaşı temalı kalıplarla vanilyalı kurabiyeler yaptım ve üzerlerini Şeker Hamuru ile kapladım ve üstlerine insanın içini ısıtan komik cümleler yazdım. Esprili olmalarını istedim diyebilirim size sevgili okuyucularım. Nitekim öyle oldular da! :) Fotoğraflarını çekip midemize indirdik o ayrııııııı! :)) Dün öğrendim ki, yarışmayı kazanmışım! Horeeyyyyyyy! :) Anne'ye Çaaaaaaaakkk yapıldı tabi! Ödülüm ise, Avrupada bayağı meşhur olan ve benimde ürünlerini bayıla bayıla kullandığım Koziol marka Üç Katlı Kurabiye Servis Seti. İnanılmaz değil mi? İlk ödülüm! :) Bende pembe ve küçük boyu vardı ama ödül ödüldür değil mi? :)) Ödülümün geleceği günü sabırsızlıkla bekliyorum! Ayyy! Ne heyecanlı! Tantitoni firmasına çok teşekkür ederim! Servis setimi kullanmaya söz veremiyorum cünkü sanırım çeyizime kaldıracağım! :))) Yine kurabiye mi yapsam ne?! Ellerim titriyor bakın sevgili okuyucularım. :) Tarçınlı kurabiye mi olsa yoksa zencefilli mi? Hmmmmm.. Ben bir mutfağa gideyim en iyisi! :)
Bon Appetit!

Hangi Erol? ProfitErol! :)

Bir hafta sinir krizleri içinde kıvrandıktan sonra pazartesi itibariyle yeniden mutfağa girmenin zamanının geldiğini düşündüm bu hafta. Eh! Kolay değil benim için bu! Bütün terslikler üstüste geldikten sonra hele! Pazar günü, http://kelebekdiyeti.blogspot.com'un yazarı olan sevgili arkadaşım ve Macaronlarımın isim annesi Özge'yi dinleyerek havuza girdim ve suyun içinde öylece uzanıp gökyüzünü seyrettim. İnsanın fazla elektiriği üstünden atması da gerekiyor değil mi yani?! Nitekim attım da! :) Dünya varmış yahu! Pazartesi günü, güzel bir geç kahvaltı sonrası, güzelim mutfağıma girip salı günü siparişim olan CheeseCake'i hemen yaptım. Ohhh! Mis gibi oldu yavrucak! :)) Salı günü de yapmak için pasta düşünüyordum ama vazgeçip, hedefi Profiterol'e yönlendirdim. Daha önce Eclair (Ekler) yapmıştım ki ikiside fransızların çok kullandığı şu hamurundan (Pate â Choux) yapılıyor. Choux, aynı zamanda Lahana demek oluyor. Adını kabarma özelliği olan Lahana'ya benzediği için bu adı alan bu güzel hanım, annemler tarafından çok sevildi. Hamurunu, Tereyağ, Su, Vanilya, 4 adet yumurta ve bir tutam tuzdan oluşturdum. Bendeki reçeteyle toplam 2 tepsi topçuk çıkıyor. Boylarını çok büyük yapmadım açıkçası. Ciciler fırından çıktıktan sonra soğumaya bıraktım ve iç kremasını hazırlamaya başladım. Yapmaktan korktuğum iç kreması gayet güzel oldu diyebilirim size! Ben bile şaşırdım! :) Krema soğuduktan sonra da sıkma torbasıyla her birinin alt kısmından duy'u sokup içlerini krema ile doldurdum. Bunu da televizyonda görmüştüm! :)) Kat kat olmak üzere güzel bir servis tabağına hepsini ellerimle dizdim. Sonunda üstüne dökülecek çikolatalı sosa sıra geldi. Güzel düşündüğüm reçetenin üst sosu için verilen malzemeleri bir araya getirdiğimde içine kakao atılmış su görünümünü elde etti çocuğum. Bende yılmayıp tamamını lavaboya boşalttım ve başka bir reçetedeki sosun uygulamasına geçtim. Olmuyorsa yeniden! Yeniden! Yeniden! Mutfağı buram buram çikolata kokusu yayıldı. Ahhhh! Gönüllere zarar!! Hele de benim gibi sıkı bir rejim içindeyseniz ve aldığınız bütün kiloları verdiyseniz işiniz daha da zorlaşıyor sevgili okuyucularım! Çikolatalı sos inanılmaz güzel oldu benim fikrime göre. Evettttt! Birkaç kaşık almış olabilirimmm!! Ama bugün marul yiyeceğim! :) Iyykkkk! Marulla kim doymuş ki ben doyacağım?! Arzu ve annem, teklif ettiğimde ılık olduğu için dün gece cicimi yemediler ama bugün kaçışları yoktu tabi ki! :) Öğlen, babamda birlikte olmak üzere hepsinin önüne birer tabak koydum. Üstüne bir de erimiş çikolata dökseydim daha güzel oalcaktı bence ama evde uğraşamadım. Hava böyle yağmurluyken biraz zor oluyor zaten :) Erimiş çikolatanın üstüne, küçük küçük kıyılmış beyaz çikolata serpebilirdim ayrıca. Görüntü olarakta daha güzel olurdu. Ama diyorum ya, havadan.. havadan..! :))
Şimdi sinsice mutfağa gidip, birkaç kaşık daha yiyeceğim sevgili okuyucularım ama bu aramızda sır kalsın. O zaman kalorisi sayılmaz! :)
Bon Appetit!

17 Temmuz 2010

Bazen Zaman Durur

Sevgili okuyucularım, şimdiye kadar yaşadığım en felaket haftayı sanırım atlattım bugün itibariyle! Hafta başında garip bir hastalık boy gösterdi. Neyse ki geçti. CheeseCake siparişlerimi teslim edemedim! Böyle durumlarda elim ayağıma karışır! Hatta şöyle diyeyim size; dünyam yıkılır! Yıkıldı da! Kendimi iyi hissettiğim gün salı akşamıy sanırım ya da ben hayal meyal öyle hatırlıyorum. Kendi kendime cicimi evde yapayım dedim. Her hafta yaptığım Cheesecake olmadı inanır mısınız?! Ben, şahsen kendim ve içimdeki bütün çocuklar, inanamadım! Hoppaaaa çöpeeeee!! Arada Serra'nın aldığı güzelim mixer bozuk çıktı! Kolları çırparken kendini dışarı doğru atıyor! Ben bunu yapmak istercesine!! Bak bak bak! Bir ara değiştirmem gerekiyor kendisini. Arzudan mixer istedim ama kendisinde sadece Kitchenaid var. (nitekim sahip olduğu normal mixeri olduğunu unutmuş) Daha önce bana vermişti o güzelim standmixeri ama ben kendi malım olmadığı sürece kullanmaya çekinen biri olduğum için süs gibi durup tekrar sahibinin evine geri dönmüştü zavallıcık. Kitchenaid benim hassas noktam biliyorsunuz! Hatta en büyük hayalim diyebilirim. Aksilikler yüzünden evde bağırıp çağıran bir tip oldum resmen! Hatta itiraf ediyorum artık sinirimden dolabın kapağına hafif vurmuş olabilirim! Heeey! Agresif biri değilim hatta hiç! Sinir krizi geçirebilir herkes! :) Neyseki Kitchenaid geldi ve ben kendi kişiliğime ters düşüp kullandım kendisini. Üstüne Perşembe akşamı yaklaşık 15 senedir tanıdığım ve annemlerin en yakın arkadaşının kızı olan canım birtanecik arkadaşım Seda'nın doğum günüydü. 4 kişi gidilecek yere ben, doymayıp 18 kişilik pasta yaptım! Hani sonra evde yerler diye. Sedacım, Çilekli Turta seviyor ama bu mevsimde çilek bulmak ne mümkün! Bakmadığım bakkal ve manav kalmadı diyebilirim size. Çilekli turtadan gecenin 11'inde vazgeçip Butik Pasta konseptine döndüm. Olacak iş değil biliyorum! Pandispanyasını vanilyalı ve pembe renkte yaptım. İçi de çikolata- şamfıstığı ve damla çikolata üçlüsüyle dolduruldu. Harikulade gözüküyor değil mi? Ama değiiiiillll işte! Yaklaşık olarak 1 senedir evli olan arkadaşıma yastık şeklinde bir pasta düşüncesine bulanmışken düşündüğümden farklı bir sonuç elde ettim! Panik yok! Panik yookk! Üstüne pike örtülmüş gibi yapayım dedim artı olarak pembe çiçeklerle süslemeyi hayal etmiştim. Beni takip ediyorsanız, bu yaptığım (bütün hayatım boyunca) 4.cü butik pastam olduğunu biliyorsunuz. Gece geç olduğu için annemden yaptığım şeker hamurunu açmasını söyledim. Sağ olsun açtı da! Fakat biraz fazla ince açmış!! Sanırım 2mm gibi bir incelikteydi. Oluru yok yani! Hani annem yapamadı diyelim, bendeki süper zekayla tekrar yoğurup açmayı denesene değil mi?! Yok! Ben direk öylece üstüne koydum. Saat bu arada 01.30 olmuştu çoktan! Biraz şekil bozukluğuna aldırmayabilirdik tabi. Buzdolabına koydum ve ertesi akşama kadar çocukcağız buzdolabında bekledi. Beni almalarına yakın bir zamanda da çıkardım. Bir baktım içinden çıkan bir likit!!! Hayır! Hayır! Hayır!!! Sıvıyı sildim ve güzelce pembe kutusuna koydum. Arabaya bindiğimde istediğim gibi olmadığını söyledim. Fakat asıl felaket yemekten sonra pastanın gelmesiyle oldu sevgili okuyucularım! Pasta bildiğiniz darmadağın! Heryeri çatlamış! Kalbime saplanan o acıyı görseniz dayanamazdınız! Ağlamamak için kendimi zor tuttum! Yaaa mükemmeliyetçilik sökmüyor işte böyle! Yani tamam düşündüğüm kadar güzel olmamıştı zaten ama böyle de olacağını düşünmemiştim! :( Bu hafta benim için tam bir felaketti! Hatta zincirleme! İnsan benzer düşünceleri çekiyor sanırım! Neyseki bu haftayı bitirdik! Pazartesiye kadar hiçbir şey yapmama kararı verdim! Bazen zaman duruyor sevgili okuyucularım. Sadece iyi veya kötü versiyonları oluyor. Önemli olan ders çıkartmak ve yola devam etmek. Sıcaklardan olsa gerek diye düşünüyorum :) Ne yapıyorduk? Derin bir nefes alıyoruz. Sanırım gerçekten bir tatile ihtiyacım var. Kendimi çok mu zorladım acaba?.. Kafamda bir sürü neden beliriyor. Herşey benim elimde. Ben kötüyü iyi yapabilirim. Sadece inanmak gerek. Ne ben ne de siz sevgili okuyucularım. Düştüğünüzde dizleriniz kanayabilir ama yeniden ayağa kalkmak gerekiyor. Hadi bakalımmmm.. :)
Bon Appetit!

8 Temmuz 2010

Mixerimin Bu Yolda Canına Kıyması ve RainBow Cake'im

Bu hafta yapılmayanı yapma girişimlerim devam ediyor sevgili okuyucularım! Bugün, İspanya ve Arjantinde meşhur olan Rainbow Cake'i, Türkiyede ilk kez yapmış biri olarak biraz böbürleniyorum! Biraz bana hak verin! İlk sen değilsin diyenler olabilir fakat ben, araştırdım ve inanın bir kişi bile bulamadım! Kendisi özel bir yöntemle yapılıyor. Bence hiç zor değil! Sadece biraz zaman alıyor yavrucak :). Resmen bir eksperiment oldu benim için. Baş koyduğum şeyleri yapabiliyor olmak ise; huzur verici! Kek, fırında 1 saat kadar bir süre piştikten sonra soğudu ve kalıptan çıkarıldı. Sonuç; fosforlu renklere sahip bir kek! Ahhh! Hele tadıııı.. Babam garip tradisyonel bir kişilik olduğu için yemekten çekindi ama dayanılmaz baskılarım sonucunda yedi tabi ki. :)) Başında duran ve devamlı "Vizyonunu genişlet babaaaaaaa!" diyen bir kızı susturmanın tek yolu; onu bir çırpıda yemektir! :) Beğendi mi? Hemde çok! Mutfakta duran annemden şöyle bir ses geliyordu; "Vayyyyyyyyyyyyyy!" Düşünsenize! İnanılmaz bir haz değildir de nedir bu?!  Üstüne her zamanki gibi Çaaaaakkk yapıldı ve küçücük hoplandı! :)) Zafer turu gibi! :) Koşmuyorum merak etmeyin! Hala yürüyorum! Okula ne kaldı ki şurada! 2.5 ay sonra eğitim başlıyor ve hala para birikimi devam ediyor. Siparişlerim sağ olsun. :) Yalnız Huston, bir problemimiz var! Rainbow Cake'imin homojen karışımı tam bittiğinde zavallı Mixerim intihar etti! Görseniz halini yavrumun.. İlk önce sağ kol ınnnnnn ınnnnn ın! diyerek durdu ve onu gören sol kol aynı sesi çıkartarak bu acıya bir son verdi! Durduğu anda elimin titremesini tahmin bile edemezsiniz sevgili okuyucularım! Gözlerim doldu ve manga karakterleri gibi gözlerimin yanından göazyaşları fışkıra fışkıra ağlamaya başladım. "Mixerim öldüüüüü!Mixerim öldüüüü!" diye çığıran bir mahlukat gibi mutfakta yerde dizlerimin üstüne çökmüş hafif obsesif bir biçimde ağladım itiraf ediyorum! Söylemem gerekirse, kendisi çocuğum gibi olur ve son nefesini benim ellerimde vermesi de ayrı bir acı tabi! :( En azından annemin ellerinde ölmedi! Yoksa vay haline annemin! Gönül ister KitchenAid'ime kavuşayım ama onun için biraz daha zaman var. :) Yarın Kuzenler buluşmasından önce ilk iş, yeni bir Mixer almak olacak! Gözüme kestirdiğim ve şu anda indirimde olan bir tane vardı. Hemen saldırışa geçmeliyim! Yoksa iki elim bağlı gibi hissederim ve sanırım çıldırabilirim! :) Gökkuşağı zaferinden ve ufak çaplı sinir krizinden sonra annem doymadı ve geçen gün yaptığım Peynirli Çöreklerden yine istedi. İşin en güzel yanı ise, el alışkanlığı elde ediyor olmam. Reçeteye bakmadan bir çırpıda yapmak ve cicilerin fırından ne zaman çıkacağını bilmek inanılmaz bir duygu sevgili okuyucularım. Söylemiştim size değil mi? Eğer inanırsanız, herşey mümkündür! Ben bir şeye inandım ve hiçbir şeyin beni durdurmasına izin vermeyeceğim! Çünkü hayat böyle güzel.. Ben mutfaktayken..
Bon Appetit!

5 Temmuz 2010

Kendi Tarifim Dutella ve Peynirli Çöreğim


Dün gece rüyamda değişik lezzetleri bir araya getirmiştim. Sabah kalktığımda yüzümde bir gülümsemeyle hemen mutfağımda yerimi aldım! Mesaim başlamış gibiydi. :) Kendime göre çok kilo aldığım için bugün meyve yiyerek geçireceğim düşüncesi beni nasıl yedi bitirdi bir bilseniz, ağzınız açık kalır! :) Karnım bütün gün gurrrr gurrrr sesler çıkardı tabi :). Kulaklarımı tıkayıp kendi tariflerimi oluşturma girişiminde bulunacağım için çok heyecanlıydım. Bir rüyanında böyle gazına gelinir! :)) Daha önce nispeten yarattığım Nutella tarifinde biraz oynama yaptım! "Elinin kiriyle napıyorsun be kızım?!" değil mi yani?! :) Kimin eli kimin kiri yani :) Hepsi benim! :) Size açıklamam gerekirse, ben her gün bir çay kaşığı ( tamam! 5 çay kaşığı) Nutella yiyorum! Pişman değilim!! :) Tahmin ediyorum ki heyecanlandınız ama ne yazık ki tarifini veremeyeceğim sevgili okuyucularım çünkü ileride kendi dükkanımda bunları satışa sunacağım! Ürettiğim tariften toplam 2 orta boy kavanoz çıktı! Bir kavanoz Serra'ya gidecek! :) Horeeeyyyy!! Çok kilo verdi kuzum! :) Bu kadarcıktan bir şeycik olmaz yani! :) Fakat itiraf ediyorum, içine gizli baharatlarımdan koydum! Ev yapımı Nutella'mın ismi; benim has tarifim olduğu için Dutella oldu! Akşam yemeğinden önce bir dilim ekmeğe sürüp, annem ve babam üzerinde test ettim çocuğumu. Sonuç: ikisinin de gözler fal taşı gibi açıldı! Görev başarıyla tamamlanmıştırrrrr! Ohh be! :) Gelelim Ev Yapımı Çöreklerime! Peynirli çöreklerimin tadı, aşırı karşı olduğum ve çevremdeki kimseye yedirtmediğim meşhur tavuk satan dükkanda yapılan çöreğin tadına çok benziyor! Isırık aldığınız zaman içindeki peynir tadını alıyorsunuz. Aslında içine patates veya dereotu da koyabilirdim ama ilk kendi tarifim olduğu için peynirli yapmayı tercih ettim! Fırından çıktığında hele dehşet bir lezzeti oluyor kendisinin! Nasıl olsa akşam yemeğinde meyve yiyeceğim için, bir tane yemeği göze aldım ve çörekçik hemen hoopp diye midemdeki yerini aldı! O ferahlama, o rahatlık ve ooooo huzurrr.. Daha ne ister insan anlamıyorum! :) Akşam yemeğinde önümde üzümler, halime acırcasına bakarken, annem ve babam çöreklerimin hepsini bitirdiler! Halime ağlayayım mı güleyim mi bilemedim! :)
Şimdi izninizle tekrar mutfağa dönüp yarınki siparişlerimi yetiştirmem gerekiyor sevgili okuyucularım. Karnım; gurul gurul! Kim meyveyle doymuş ki?!
Bon Appetit!

4 Temmuz 2010

Madem Ben Zayıflayamıyorum, Arkadaşlarımı Şişmanlatayım!


Dün gece, bana göre aşırı ağır bir akşam yemeğinden ( Saç kavurma, Salata ve kuskus + lavaş) sonra kızlarla tam rehavet çökmüştü ki aklıma dondurma yapmak geldi! Nereden geldiyse?! Serra'nın da güzel yamaklığıyla malzemeleri toplayıp, Kahveli ve Tarçınlı Dondurma yapmaya başladık. Evde yapılan dondurmanın şöyle bir zorluğu var; uzun saatler donmasını bekliyorsunuz! Eh! Normal olarak profesyonel dolaba da sahip değilim. Elbet, o da olur bir gün değil mi? :). Dondurmacıpğımın önce tarçınlı kısımını yaptım. O derin dondurucuda donarken, ağır yemek sonrası nispeten mide krampına sebep olan fakat bir o kadar da hafif lezzetiyle kendinden geçirten Muzlu Puding yapayım dedim. Bir önceki günden kalan Angel Cake'in son dilimlerini parça pinçik hale getirdikten sonra onlarla tabanı oluşturdum. Krem şantili, muzlu, portakal sulu ve vanilya esans karışımlı bölümü de yapıp üzerine koydum. Muzları, krem şantili karşıma atmadan önce üzerlerine limon suyu geçirmek gerekiyor yoksa muzdan dolayı beklerken kararabilir. Spatula yardımıyla şeklini düzelttim. En tepeye de süzgeç yardımıyla esmer şeker serptim ve yaklaşık 2 dk kadar fırında pişirdim. Ahhhh! Misss missss mübarek!!! :) Piştikten sonra biz ılık yemeği tercih ettik. Nitekim, buzdolabında soğuttuktan sonra da servis yapılabilir. Biz dayanamadık tabi! Cici sonrası herkes; "Karnım şişti yaaaaa! Sabah kesinlikle tartılmayalım! " yakarışları içerisindeydi! :) En güzel kısmı; "Madem ben zayıflayamıyorum, arkadaşlarımı şişmanlatayım" mottosunu gütmek sanırım! :))) Eğer kolay Muzlu Puding yapmak istiyorsanız, bir gün önceden kalan kekinizi marketlerde satılan muzlu pudingi yapıp karıştırabilirsiniz sevgili okuyucularım! Yemek sonrası biraz muhabbet ettikten sonra yine kendimi mutfağa attım. Yaklaşık gece 1:00 gibi! Evet!! İnsan değilim! :) Tarçınlı dondurma kıvamına gelmişti. Kahveli bölümünü yaparken ise; şekeri suda eritip kahve karışımını içine koydum. Soğuduğunda tarçınlı dondurmanın içine katman katman olacak şekilde döktüm. Böylelikle, dondurma kaşığıyla Tarçınlı ve Kahveli Dondurmacığımı alırken hare hare bir görüntü elde edecektim. Ama ben ne yaptım?! Yanlış kaba koydum! Sonra da sinirlenip başka bir kaba döktüğümde kahveli karışım tamamen dondurmaya karıştı! Tat olarak aynı fakat hareli görünüm istediğim için o saatte çıldırmış bir kadın olarak mutfakta dört dündüm diyebilirim size! Sonra sakinleştim o ayrı! :) Mükemmeliyetçilik, sonunda beni panik atağa sürükleyecek sanırım! :) Sabaha kadar dondurmam, iyice buzdolabında üşüdükten sonra, sıcak bir pazar günü havuz sonrası, onu mideye indirmenin ve Umut, İldem, Nehir deney subjelerimin çok beğenmeleri sanırım çıldırmışlığa değerdi! :)
Bon Appetit!

3 Temmuz 2010

Kendini Aşma Programı

Dün, akşam arkadaşlarım geleceği için sabah erkenden kalktım ve sefil olacağımı bildiğim için döküntü kıyafetlerimi üzerime geçirdim :). Hesaplarıma göre 2 çeşit yapacaktım fakat içimdeki bu durdurulamayan yaratık iş başındaydı. Toplam 4 çeşit cici yapma fikri nereden çıktıysa artık?! :) Yaptım mı? Yaptım vallahi :) Mönümüz şöyle oldu; Pecan Pie, Angel Cake, Çikolatalı Turta ve Pretzeller. Yaaaaaaa! :) İlk önce Pretzellerin yapımına başladım. Arada tuzlu da bir şey olsun dedim açıkçası! Pretzelleri yapmaya korkuyordum! Fakat bendeki cesaret ne gibi sonuçlar doğuracak kimbilir! Hadi hayırlısı :) Mayalı hamuru tuttum ve güneşin altına bırakıp 2 katı olacak şekilde şişene kadar bekledim. Havanın da sıcak olmasıyla hamurcuğum kısa süre içinde kocaman oldu. Fakat Huston şöyle bir problemimiz oldu!! Ağzını jelatinle kapatmış olduğum halde, yavrucağın içine çirkin kanatlı bir böcük girmiş! İnanın bana o, böcek değildi!! "Ayyyy!İ ğrençç!!" diyorsunuz farkındayım! Ama napayim yani!! Uçan şeyleri yok edecek gücüm yok! :))) Bende insanım kardeşim! :) Kıvrak bir zeka örneği göstererek peçeteyle vefat etmiş çocuğu çöpe attım ve hamurumu kaseden alıp tezgahta yoğurdum! :))) Benden iğrenmeyin sakın :)) Yabancının midesine gitmeyecekti eninde sonunda :) Şekil verme işlemine geldiğimde zorlanmadım. Daha önce, babaannem sağolsun çok yediğimve okuldan aldığım  Professional Pastry Chef adlı kitabımda gayet açıklayıcı bir şekilde anlatıldığı için işim kolay oldu! Şanslıyımmmmm.. :) Yine de daha ince olsalardı daha güzel olurlardı. İlk deneme olduğu için biraz pompik oldular ama krem peynirle bir deneyin mutlaka! Kabartma Tozu serptiğim tepsinin üstüne dizdim ve fırına verdim. 15dk gibi bir sürede de oluyorlar. Üzerlerine yumurta sarısı sürüp Kaya Tuzu serptim. Annemler çok tuzlu buldular doğal olarak! Ama böyle yapılıyor ne yapayım! :) Pretzellerim bittikten sonra, Uğur'un yolladığı Pecan Cevizlerini kullanarak, özellikle Missisipide meşhur olan Pecan Pie'ımı yaptım. Bildiğiniz gibi daha önce normal cevizle yapmıştım. Ceviz sevmediğimi göz önünde bulundurursak, bu tatlı cevizlerle ben bile şarap eşliğinde 2 dilim yedim! :) Benden günah gitti vallahi :) Pecan Pie'ımdan kalan hamuru çöpe atmak yerine de Çikolatalı Turta yaptım! Her hafta yaptığım bir turta çeşidi olduğu için seve seve yaptım diyebilirim. Bir tanesini sırf tek başıma bile yiyebilirim sevgili okuyucularım! :) Turtamın üzerine normalde kırıntı halinde Beyaz Çikolata ve Bitter Çikolata koyarım ama çok yormak istemedim kendimi ve çikolata parçacıkları ve dudak şeklinde şekerlemecikler serptim. 3 cici bittikten sonra doymayıp ve gücümün sınırlarını ölçmek için Angel Cake yaptım. Türkçe de Melek Keki olarak geçen kek, içinde Kabartma Tozu veya Tereyağ barındırmıyor. Kilosuna dikkat eden hanımlar için özellikle ideal bir seçim çünkü toplam bütün kekin kalorisi 136kcal! Doğru duydunuz hanımlar! Yumurta akından yapılan kek, ilk önce çok şişse de sonra biraz iniyor! Paniklememek lazım bu durumda tabi! Kekin pişip pişmediğini anlamanın yollarından biri de, ki ben bunu tercih ediyorum, üstüne parmağınızla bastırın ve eğer eski haline dönüyorsa pişmiş demektir!  Kekinizi fırından çıkardıktan sonra kalıpta soğuyana kadar kalsın! İyice soğuduktan sonra kalıptan çıkartabilirsiniz sevgili okuyucularım. Melek kekimi soğuduktan sonra servis tabağına koydum ve üzerine pudra şekeriyle süsledim. Üzerini süslemek için limonlu fondant kullanabilirsiniz. Topmal 4 adet cici olduktan sonra bütün mutfağı temizleme girişiminde bulundum. İşin en zor kısmı sanırım bu! Arkayı toplamak! :)  Ne kadar bulaşık çıktığını bilseniz şaşırırsınız! En son ayaklarımı hissetmiyordum. Arzucuğum, bahçe mangal keyfine dahil edip güzelim yemekler getirdi neyseki! Arkadaşlarım yemek sonrası geldiğinde yorgunluktan ölmüş ve şekerim çıkmış bir haldeydim ama kim güzel kırmızı şaraba hayır diyebilir ki :) Havanın güzelliğinden mi bilmem tatlılarla birlikte şarabın çok çabuk beni uyku moduna sokması gerekirdi. Arada tatlı sonrası bahçeden bahçeye gelen Pirzolalar sağ olsun diyeyim ben :) Gecenin sonu nasıl mı bitti? Çikolatalı turtanın kırıntılarını parmağımızla yiyorduk :) Diyet miyet hak getireeee :)
Bon Appetit!

30 Haziran 2010

Sevdiğin Bir Şeye İnanabilmek..

Uzun zaman önce bir gün bulunduğum şu pozisyona geleceğimi düşünmezdim.Aslına bakarsanız, 1 sene öncesine kadar aklımın ucunda bir yerlerdeydi sadece. 20li yaşların başında hayatımızın yönünü belirliyoruz ve ne seçim yaptıysak o yolda yürümeye devam ediyoruz. Çoğu zaman hiç düşünmeden.. Üniversite yıllarında düşünmekten bazen kafam patlayacakmış gibi olurdu. Sanırım çok geç olmadan kendimi ve ne istediğimi buldum! Eninde sonunda yaptığımız seçimler bizim hayatımız değil midir?! Mesela, bugün Eminönünde yağmur çiselirken Nüans'a girdiğimde içimde öyle kıpır kıpır bir his uyandı kisize anlatamam! İnanır mısınız, bunu her seferinde yaşıyorum! Oradaki herşeyi alasım geliyor! :) Sonra bugün yaptığım gibi küçük bir şey alıp bir hışımla oradan çıkıyorum! :) Aynı şımarık çocuklar gibiyim, hiç sormayın! :) Son zamanlarda WüstHof Bıçaklara kafayı taktım! Görseniz fena haldeyim! Şu an da ne işime yarayacaksa! O da ayrı mesela tabi :). Eninde sonunda hayal kurmanın sınırı yok değil mi? :) Ondan önce alacağım şeylerden biri tabi ki, KitchenAid StandMixer'im! Ne zaman Esse'ye girsem gözüm dönüyor ve aynı parasız bir çocuğun piliçlere baktığı gibi ağzım sulana sulana bende bir gün benim olacağına delice inandığım Mixerime bakıyorum! Hemde her seferinde! Obsesifler gibi :). Aramızda kalsın, dandik El Mixerimin bundan haberi yok! :))) Ehhhh! Bir yandan okulumun parasını biriktirmem gerekiyor hepinizin bildiği gibi! Eylül'e ne kaldı şunun şurasında!! Kalbim sıkışıyor düşünüp hayal ettikçe! :) Lütfen bana gülmeyin! :)) Bu durum insanı manik depresif yapıyor! Bir bakıyorsunuz, nasıl yapıcam ve nasıl olucak diye düşünüyorsunuz ya da o hayalden başka bir hayale atlıyorsunuz. Serra, çok kızıyor, ben kaotik düşüncelere daldığım zaman! "ilk olarak, B noktana odaklan!" diye çığırıyor diyebilirim sevgili okuyucularım! Sonra silkilenip hemen ilk B noktama yani Uluslararası Profesyonel Pastacılık ve Ekmekçilik kursuma odaklanıyorum! Derin bir nefesssss.. Huhhuhhh.. Evet! :) Eminönün dönüşü, yorgun argın yemek yapma düşüncesini kafamdan atıp, annemlerin önüne kahvaltılık ne bulduysam koyup, bahçede kahvemle yerimi aldım. Arzucuğumda çekirdekleriyle geldi ve hemen yamacıma kuruldu. Ardından Annem, Arzu ve ben, okul ve iş hakkında derin bir muhabbete girdik. Ona yaptığım Limonlu CheeseCake'i kızların önüne koyduğumda yorgunluktan yiyecek durumları yoktu ama hepsini bir lokmada yediğimizi de söylemem gerekiyor! Ne yazık ki, ( pazartesi günlerden rejimlerinden biri daha:)) katı bir rejime girdiğim için ucundan azıcık yiyebildim. Bakalım ne kadar dayanabileceğim bu duruma :). Açıkçası tam bir yaz tatlısı benim sarışın kızım :). Hafif serin bir yaz akşamında ihtiyacım olan tatlılardan biriydi ama eziyet mi desem yoksa kendimle ufacık gurur duymam mı desem bilemiyorum :)). Şu anda amatör ve yapabileceklerine inanan biri olarak, kendimi zorlayarak ve zorlanmayı severek aynı zamanda geliştirerek, elimden geleni yapıyorum. Şunu unutmayın, Victor Hugo amca demiş ki; " Yaşamın en büyük mutluluğu, insanın sevdiği bir şeye inanabilmesidir." Hadi gözlerinizi kapatın ve gülümseyin. O ışık içinizi nasıl ısıtacak..
Bon Appetit!

28 Haziran 2010

I Have a Dream!


Haftasonu'nun yorgunluğunu hala atamamış ve hafif nezle olmuş halimle yataktan çıktım. Güzel bir kahve eşliğinde kahvaltımı ettikten sonra, içinde bulunduğum bu şapsal durumu yok etmek amacıyla mutfağa gittim! Sadece 2 dakika boyunca ayakta durdum ve gözlerimi kapadım. Derin bir nefes aldım ve Havuçlu Kek yapmaya karar verdim. Uzun süredir yapmıyordum ne de olsa! :) Daha önce yaptığım Havuçlu Kekler hep muffin kalıplarındaydı. Bu seferde normal yuvarlak bir kalıpta yapmak istedim ve savaş baltalarımı çektim :). Heyyttt! Normalde CheeseCake yaparken kullandığım metal kalıbıma koyayım dedim fakat kalıp büyük gelince "orta boy" olanını kullanmaya karar verdim. İçinde kabartma tozu olsa da, tabağıma konduğu zaman daha yüksek bir kek görme düşüncesi klasik tüketici ruh halimi ortaya çıkardı :). Esmer şeker, Un, Toz Şeker, Tarçın, Mavi Haş Haş, Kabartma Tozu, Bir tutam Tuz, Yumurta akları ve sarıları ve Cevizle yapılan bu güzel melez kızım kasede gayet güzel görünüyordu. Ben ceviz sevmediğim için; normal ceviz yerine Uğur'un Amerikadan gönderdiği Pecan Cevizlerini koydum. Pecan cevizleri daha tatlı olduğu için kekime daha güzel bir tat verdiler nitekim! Unutmadan, daha da havalı oldu! :) Serra, Havuçlu Kek çok sever! :) Eminim onun önüne bu kekimi koysam hepsini bir çırpıda bitirirdi ama yazık olurdu rejimine değil mi? :)) Muffin versiyonu normalde 20 dakika civarında pişiyordu ama artık öğrendiğimize göre; muffinler normal kek kalıplarına göre daha çabuk pişiyorlar! O zaman bu durumda ne anlıyoruz? :) Yaklaşık 40 dakika gibi bir zamanda pişti güzel melez kızım :). Fırından çıkardığımda gelen kokuyu duysanız ne rejim kalır ne de başka bir şey! :) Mis gibi bir tarçın kokusu etrafı sardı. Üstüne, yeşil gıda boyasıyla renklendirdiğim Icing sugarla çevreledim ve Marzipandan havuç figürü yapıp koydum. Havuçlu Kekim kenarda bana bakarken bende Arzu'nun benden istediği Limonlu CheeseCake'i yapmaya başladım. Her hafta yapa yapa elim alıştım tabi! Ezbere bilmek gibisi yok sevgili okuyucularım. Canım arkadaşımın CheeseCake'ini yaparken de yarına siparişim olan 2 adet CheeseCake'i de aradan çıkartayım dedim. İnsan değilim değil mi? Bitkin halim böyleyse :) Otomatiğe bağlanmış bir şekilde yaptım ve buzdolabındaki yerlerini aldılar. Sonra güzel bir rahatlama :) Ama bende tabi işlev bitse de teorik gelişme süreci bitmiyor! Üstüne kitaplarımı açtım ve biraz ders çalıştım, Hatta onunda üstüne sevgili Jacques Torres'in milyonuncu kere izlediğim programını yine izledim! Robocop olduğumdan şüpheleniyorum bazen! :) Fakat düşünürseniz, bir gün şef olduğumda bugünlerde yaptığım şeylerin aslında sadece bir temel oluşturduğunu ve günde ne kadar az şey yaptığımı geriye bakıp göreceğim. Ama ben herşeyi göze aldım! Herşeyi araştırıp öğreniyorum. (Ne yapılır, ne edilir ya da nasıl şef olunur gibi) İleride başıma gelecekleri biliyorum ve bunun için o kadar heyecanlıyım ki sevgili okuyucularım. Aşırı heyecan yaptığım zamanlarda; " Derin nefes al kızım, derin nefes al" diyorum kendi kendime. Şöyle düşünün, uçaktan korkan ve panik atak krizinin ortasındaki bir kişi gibi oluyorum! O an, zamanı durdumak için elimden geleni yapıyorum! Önüme engeller çıkacak, bunu biliyorum ama hiçbirisinin beni devirmesine izin vermeyeceğim! Çünkü ben bir hayal kurdum! Sizde görüyorsunuz ki, bu hayal gerçekleşme yolunda! :) Etrafınıza bakın bir an. Kaçınız hayalinizi gerçekleştiriyorsunuz? Kaçınız olmak istediğiniz yerdesiniz? Büyük şeyler, küçük bir risk alarak gerçekleşiyor. İnanın, oturmakla sadece popolarımız büyüyor :) Ben bir adım attım, sizde sadece bir adım atın. Gerisi gelecek! Görüceksiniz.. Martin Luther King, Jr amca tarihteki en önemli konuşmalar arasında geçen konuşmasında ne demiş kolunu kalabalığa kaldırıp: I have a Dream!
Bon Appetit!

25 Haziran 2010

Tehlike Çanları Çalıyor!!


Sabah zar zor birbirine yapışan gözlerimi ayırdıktan sonra yavaşça mutfağa doğru gittim. İçimden "bir şey yapmam lazım" diye sayıkladım durmadan ama görseniz halimi, üstümden tren geçmiş gibiydim. Saçlar başlar dağılmış, gözler şaşıbeş bakıyordu :). Günlerdir bitmek bilmeyen yağmurun artık sinirimi bozmasından bahsetmek bile istemiyorum. Neyse ki, hava sıcaklığı bakımından fena değil. Sabah kahvemi içmeme rağmen kendime gelemedim. Garip bir baş dönmesiyle birlikte bahçede oturup neredeyse her sabah yaptığım gibi Türk Kahvemi yudumladım. Türk kahvesi her zaman işe yarar :). Elimi kaldıracak gücüm olmadığı halde içimdeki vicdan azabından kurtulmak için, birbirinden güzel reçetelerin olduğu kitabımı açtım. Amacım kolay bir tatlı bulmaktı ama baktıkça içim açıldı :). Sayfaları değiştirdikçe içimdeki kıpırdanmaya ayak uydurdum bende. Sonunda dün aldığım şeftalilerden Pie yapmaya karar verdim! Şeftalileri sıcak suda 20 saniye kadar beklettikten sonra soğuk suyun içine şoke ettim ve kabuklarını bir güzel üstünden çıkardım hanımefendilerin :)). Mısır unu, şeker, tarçın ve birazcık hindistanceviziyle harmanladıktan sonra içliğim hazır oldu!!! Mutfağı saran o güzel kokuyu duymanız lazımdı sevgili okuyucularım. Ohhhhh!! Temiz hava bol gıda! :) Üzerini normal kapatabilirdim fakat ben alengirli olsun dedim ve yaprak şeklinde yaptım. İşin içine biraz sanat katmakta her zaman fayda var değil mi? ;) Şeftalili Pie'ımın hamurunu yoğurup buzdolabında bekletirken içim içime sığmaz oldu ve günlerdir yapmayı düşündüğüm Dondurma'ya girişmenin vaktinin gelmiş olduğunu fark ettim. Tamam! Çikolatalı Dondurma yapacaktım ama söylesine bir dondurma beni kesmezdi! :) Ben de küçüklüğümde hastası olduğum Baskin Robbins'te yediğim Rocky Road'u yapmaya karar verdim! İçine Marshmallow'ları küçük küçük doğradım, ardından Damla Çikolatalar veeee küçük parçalara ayırdığım Çikolatalı Kurabiyeler! Gözbebeklerinizin büyüdüğünü fark edebiliyorum buradan :). Şahsen benimkiler gözlerimi kapladı diyebilirim size :)). İlk önce dondurmayı yaptım ve birkaç saat kadar derin dondurucuda bekledi zavallım. Ardından kenarları kristalleşince çıkardım ve içine o ağız sulandıran malzemelerimi koydum. Sonra Kayalık Dondurmam tekrar derin dondurucudaki yerini aldı. Ben bunlarla yetindim mi sizce? :) Hayııırrrr! Üstüne de ananemin güzel tarifiyle Piramit Pasta yapayım dedim. Piramit Pastayı yapması çok zevkli ve çok kolay! Benim reçetem; Yumurta, Pudra Şekeri, Tereyağ, Kakao ve Petit Beurre Biskuvi karışımından oluşuyor. 'V' şeklini vermesi biraz zor ilk başta! Ben 'V' şekline benzer bir hale soktuktan sonra buzdolabına koydum. Biraz sertleştiğinde ise tam şeklini verdim. Bu yavrucağın adı da: 'V' for Cake oldu :) Şeftalili Pie'ımın arada kaynadığını zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz sevgili okuyucularım. :). Yaprak yaprak motifleriyle fırından çıktığında yüreklere taht kuracak güzellikteydi. Annem dayanamayıp hemen sıcak sıcak mideye indirdi! Doğrusu annem bu tarz pek sevmez ama inanılmaz hafif ve lezzetli olduğunu söyledi! Bir tam puan! Alkışşşşşş! :) Ki bence 5 dakika daha pişmesi gerekirdi ama böyle de gayet güzel çocuğum! Normalde yaptığım Pie ve Tartlara nazaran içindeki cıvık malzemelerden dolayı daha yumuşak oldu. Bu durum gayet normal! Tekrar ediyorum; Gayet normal! :) Hele en güzel an benim için dondurmayı tattıktan sonra olduğum yerde zıplayıp, Evet! Evet! Evet! diye çığlık atmamdı! Bir süre sonra biraz sakinleştim tabi. O haz ve o mutluluk!! She-Raaaa!!!!! Akşam yemeğinden sonra Şeftali Baharımı, 'V'for Cake'imi ve Kayalık Dondurmamı mideye indirmiş olabilirim. Açıkçası kilo bakımından nereye gittiğim meçhul!! Neyseki kıyafetlerde bir sorun yaşamıyorum :) Görünürde de durum hala aynı! :) Ama tartılıyormuyum? Hayır! Buna yüreğim dayanmaz sanırım :))))) Yemek yerine bilimum cicilerle doyduğumu düşünürsek, herşeyi tekrar kontrol altına almam gerekiyor! :) Dıdınn Dıı Dınnn!!! Ama pazartesiye kadar bekleyebilir değil mi?
Bon Appetit!

24 Haziran 2010

Bir Karpuz Yontma Hikayesi


İstanbul'u seyrederken güneşin batışını görmek gibisi yoktur. Ben hep hayal kurarım. Ne olduğumu ve ne olacağımı görmeye çalışıyorum. Yapabileceklerimin sınırlarını zorlamaya çalışıyorum çoğu zaman. Bazende unutmamak için ya birebir tutan reçetelerimi deniyor ya da öğrendiğim teknikleri tekrarlıyorum. Oturup kitaplarımdan ders çalışıyorum. Bakmayın! Hiç hırslı bir insan olmadım ben. Belki öyle gözüküyor ama bir şeyi başarabileceğini bilmek nasıl da gülümsetiyor insanı tahmin edersiniz. Ve o gülümseme, sizi birkaç adım daha öteye götürüyor. Hemde tam varmak istediğiniz noktaya doğru.. Dün yine bir karpuz aldım. İlk denemelerimi hepiniz biliyorsunuz sevgili okuyucularım. Önemli olan bir kere denemek değil, en iyisi olmaya çalışmak. Hatta koşmak yerine adım atmak diye düşünüyorum. Yine her zamanki gibi internetten milyon tane video seyrettim hatta yine ve yeniden resimleri dedektif misali araştırdım! 2 hafta önce aldığım Yontma Seti biraz olsun içimi rahatlattı, itiraf ediyorum size :). Eh! Ne de olsa hala acemiyim değil mi?! :) Karpuzu bir güzel önüme koydum. O bana bir süre baktı, ben ona :)). Hani aşık olan çiftler birbirine bakar ya, işte bizde sevgili karpuzumla öyle cilveli bakıştık :). Önüme bıçaklarım ve güzelim nadide yontma setimi yerleştirdim. Hoş! Hala aradığım o incecik bıçağı bulamadım! Paşazade bıçağım, şiş gibi duran ama ondan daha ince ve sivri bir bıçak oluyor. İnanın, bakmadığım yer kalmadı!! Bir bulsam daha neler yapacağım ama yok yok ve yok! Onun dışında binbir türlü bıçağım oldu mu? Oldu! :) Madem ki bulamıyorum ama aramaktan da vazgeçmiyorum, bende primitif yöntemlerle meyveciğimi yontmaya başladım, tabi bu sefer daha duruma alışmış ve deneyimli olarak! Karpuzun dış kabuklarını üstünden çıkartırken bile ellerim titremedi! :) Üçüncü sefer olduğunu düşünürsek, elimdeki görsellere takılmadan kafamdan bir figür yapmak istedim. Daha önce gördüğüm gül motifi ve kuğuyu - ki ona ördek diyoruz- aynı konsept içine soktum ve etrafına yapraklar serpiştirdim. Genelde mutfakta cici yaparken tek bir müzik dinlerim. Bu seferde yine en sevdiğim konçertoyu dinledim yani Vivaldi'nin Dört Mevsimden Yaz bölümünü.. Kendimi, görseniz nasıl kaptırmışım, şöyle bir geriye çekilip minik çocuğuma baktığımda yüzümde kocaman bir gülücük oldu. Tabi, "Annneeeeeee! Baaaakkkkkkkk!!!" diye çığlık attığımı sanırım tahmin ediyorsunuzdur :)). Ve evet! Yerimde zıplayıp Hula Hup dansı da yaptım! Bir gün bir şey olacağım! İşin en korkunç yanı ne biliyor musunuz sevgili okuyucularım? Babam, Şuh Karpuzumu acımasızca kesip bir güzel mideye indirdi!! Üzüldüm mü? Hayır! Daha sırada bekleyen bir dolu karpuzum var! :))
Bon Appetit!

22 Haziran 2010

Mucizeleri Gerçekleştirmek için Kendinize Fırsat Verin!

Hani bir sabah kalktığınızda hayatınızdaki herşeyin değişmiş olduğunu görürsünüz. Bu ya bir rüyadır ya da bir gerçek! Benim hayatımda kurduğum hayalin peşinden giderken olmaya çalıştığım ve yapmaya çalıştığım onca şey şimdi yüzümü gülümsetiyor. Olur ya, gözünüzü açıyorsunuz ve "Uffff.. Bugün yine o monoton günlerden biri ve yine stress içinde bir gün daha geçireceğim" diyorsunuzdur çoğunuz sevgili okuyucularım. Bende bunları yaşadım. Kafamı tuvaletin duvarlarına vurup ağladığımı bile biliyorum. Sonra bir an oldu, ki eminim hepinizin hayatında olmuştur bu, ve ben durup aynada kendime baktım. Kimse görmeden gülümsedim ve ne istediğime karar verdim. Bir sürü fırsatı teptim mi? Ohh.. Tahmin bile edemezsiniz hemde! Herşey böyle başlıyor işte! Hem de küçük bir hayal kurarak.. Sonra iş, kolları sıvamaya bakıyor. Hayatta gördüğünüz herşey size bir fikir veriyor aslında. Aynı son zamanlar okuduğum kitapta Adolf Dassler'ın Adidas'ı nasıl kurduğunu anlattığı gibi. Arkadaşlarının ona 'Adi' dediği Adolf Dassler, 1900lü yıllarda inanılmaz geçim sıkıntısı çekilen bir hayat yaşamış. Ayakkabı atölyesinde çırak olarak çalışan Adi, öğle aralarında oturduğu ağacın altında, tepeden inen keçilerin ve ineklerin nasıl bu kadar rahat olduklarını görünce, onların ayaklarını incelemiş. Aykalarındaki çıkınıtlı yüksekliği fark etmiş ve bunun diğer hayvanlarda da olduğunu görmüş. Herşey onun için o an değişmiş! Adolf Dassler, aynı benim gibi 28 yaşında, elindeki birikmiş parası ile kardeşi Rudolf ile birlikte, evlerinin bir köşesinde tamir malzemeleri alarak, faaliyete geçmişler. Adidas ve Puma markaları böyle doğmuş!  Küçük bir an, sizin ummadığınız bir şeyin sizin hayatınızı ne kadar değiştirebileceğini düşünün. Ben öyle yaptım! Hala A noktasındayım ama biliyorum ki, Eylül ayı itibariyle ilk B noktama varmış olacağım. Yani okuluma başlamış olacağım! Eğer ben yapabiliyorsam, siz niye yapamayasınız?! Tamam, ben bir sürü şey yapmış olabilirim fakat sıradan biriyim aslında. Kafelere gidiyorum, arkadaşlarımla dedikodu yapıyorum, "Aaa.. Bu tişört çok pahalı" diyorum, geleceğimi düşünüyorum, hayaller kuruyorum. Önemli olan sizi engelleyen şeylerden kurtulmaktır! Engellerimizi sadece biz yaratırız! Eğer biz, kendimize saygı duyuyorsak ve bir şeyi başarabileceğimizi hissediyorsak, ne parasızlık, ne fiziksel olgular, ne iş bulamama, ne aile baskısı, ne de sevdiklerimizin desteğinden uzak olmak bizi engellememeli diye düşünüyorum. Bana bir bakın! Ben bu işe baş koyduğum günden beri nasıl ilerledim sizde görüyorsunuz sevgili okuyucularım. Hatta siparişler bile almaya başladım. Bunu ben bile düşünmemiştim inanın! Kaybetme duygusunun sizi oyundan uzak tutmasına izin vermediğiniz sürece sizi durdurabilecek bir güç yok! Sadece inanın.. O içinizde sizi kıpır kıpır eden sesi dinleyin ve bir adım atın. Aynı benim gibi.. Ben mucizelerin gerçekleşebileceğini gördüm. Sizde kendinize görmek için fırsat verin. 
Bon Appetit!

21 Haziran 2010

İnsanlık için Küçük Fakat Benim için Büyük Bir Adım


Dün yaptığım ve başarısızlığıma doyamadığım keki sanıyorum biliyorsunuz sevgili okuyucularım. Hırsımdan kendi kendime sinirlenip gittim Kahveli ve Damla Çikolatalı CheeseCake yaptım. Bu sefer ki CheeseCake normalde alışkın olduklarımdan farklı olarak fırında pişen cinstendi. Gece tadına bakamadım. Çünkü CheeseCakelerin aromasının tam oturması için minimum 8 saat buzdolabında beklemesi gerekiyor. Nitekim bende öyle yaptım ve sabah kahvaltıdan sonra Arzu'yla kahve içerken cicimi tatma zamanı gelmişti!! Tabaklara güzelce koydum ve babam, annem,ben ve Arzu, hepberaber test ettik. Workshop'ta yaptığımla aynı oldu! Bir süredir fırında pişen CheeseCake yapmadığım için güzel olmayacağını düşünmüştüm ama ağızda dağılan ve damla çikolatalarla bütünleşen o his var ya, insanın göz bebeklerini büyütüyor! Yedik mi yedik! Bitti mi kerata, valla bitti! :))
Hüsran dolu ve göz yaşlarımın akmasına sebep olan kekim, masa da bana başarısızlığımı hatırlatması için asilce dururken, bende bugün Mader Kek yapmaya karar verdim. Bu hafta bir sürü kek denemesi yapacağım. Ta ki, kek yapmayı unutmayana kadar! Ta ki, içim rahatlayana kadar! Yumurtalar, Pudra Şekeri, Tereyağ, Un, Kabartma Tozu, Limon Kabuğu ve Vanilya esansıyla yapılan bu kek, inanın dün yaptığım zavallıcığa karşılık bir ders oldu! Neydi mottomuz; asla vazgeçilmeyecek! Klasik kek kalıbı kullandım. En sevdiklerim ev yapımı gözükmeleridir. Böyle kalıpların en güzel özelliği; aynı annelerimizin yaptığı gibi olmaları. Fabrikasyon gözüken insan türlerinden haz etmediğim gibi fabrikasyon gözüken yemeklerden de uzak durmaya çalışıyorum, hatta yapmamaya özen gösteriyorum. Iyykk! Bir çırpıda yaptığım Değerli Kek'im fırında yaklaşık 1 saat piştikten sonra görseniz nasıl kabardı sevgili okuyucularım!! Ohh Ohhh! İç rahatlaması ve o duyulan haz gibisi yok! :) "Alt tarafı bir kek" diyorsunuzdur bana fakat benim için o kadar önemli ki anlatamam. İleride bir gün bu günlerime baktığımda, yüzümde kocaman bir gülümseme ile türk kahvesi içerken gülümseyeceğimi hayal ediyorum. "Saçma bir keki bile yapamamıştım ama yılmadım, devam ettim ve bugünlere geldim" diyebileceğim günler için düşünemeyeceğiniz kadar heyecanlanıyorum. Benim, size göre küçük ama bana göre büyük bir hayalim var! Ya sizin?..
Şimdi güzel demli bir çay ve mis kokan kekimi yemek için mutfağa parmak adımlarımla ilerliyorum :).
Bon Appetit!
Bu sitede yayınlanan herşey © Copyright'ı Duygu Tuğcu'ya aittir.İçerik izinsiz kullanılamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.