Mis Kokular Sevgili Okuyucularım, Serüvenimde Yanımda Olduğunuz için Çok Teşekkür Ederim! Bon Appetit!
RSS

21 Aralık 2011

Siz Birer Mücevhersiniz


Merhaba sevgili okuyucularım, bir süredir kafamı kaşıyacak zamanım olmadığı için ne yazık ki yazamadım. Kendimi inanılmaz kötü hissediyorum bu yüzden. Hergün sabah erkenden kalkıp vitaminlerimi içiyorum. Gece sabaha kadar pasta yapıyorum. Allah işlerimi arttırsın. Saç baş tabi her zaman ki gibi sefil halde ama olsun. Yukarıda üstte geçenlerde çıktığım Kalan D'nin "İrfan Değirmenci ile Çalar Saat" programından  resimler koydum. Bilmiş bilmiş konuştum. Sonrasında kendimi seyrederken bir güldüm anlatamam. Bıdı bıdı konuşmuşum resmen ya. Hahhahahaha.. Üstüne Cosmopolitanda Pasta Canavarının reklamı çıktı. Daha da mı? Hemen söyleyeyim; geçenlerde bir reklam ajansının bir aktivitesi için yaptığım pasta Istanbul Parka gitti ve Pascal Nouma'ya varana kadar bir sürü ünlü pastacığımı yedi. Vayyy anasını beeeeeee... Düşünüyorum da hakkaten neler oldu hayatımda ve nereye doğru gidiyor. Aslında yarını  düşünmek yerine bugünün tadını çıkartıyorum. Bunu geçen gün Ntvmsnbc de yayınlanan roportajımda da söyledim. Hayata sıfırdan başlamak, engellleri tek tek azimle atlamak zor ama imkansız değil. Roportajımdan sonra milyonlarca mail aldım. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Elimden geldiğince hepsine cevap yazdım ama yazamadıklarım varsa beni affetsinler. Musait olduğum en kısa zamanda geri dönüş yapacağım. Ben nereden geldiğini çok iyi bilen ve asla bunu unutmayacak biriyim. Benim gibi insanalrın olması inanılmaz bir şey! Kariyerini çöpe atıp sevdiği şeye el atan o kadar insan var ki anlatamam size sevgili okuyucularım. Benim yapmaya çaıştığım şeyde aslında bir nevi, bu siz mükemmel insanlar. Hepimizin içinde bir ışık var. Kimilerimiz bunun farkında kimilerimiz değil. Ben buna cesaret edenlerdenim. Hayat bir nehir gibi akıp geçiyor. Hepimiz onun parçalarıyız. Eğer siz bende kendinizden bir parça buluyorsanız, hala bir ümit var demektir. Hala yolun sonuna gelmiş sayılmazsınız. Olay kendine inanmak ve cesaret etmek. İnanın, sonuçları kötü olmuyor eğer yılmazsanız. Kendi başınasınız bu hayataa. İşte benden görüyorsunuz kendi yağımda kavrulmaya çalışıyorum. Binlerce şükür ki yollar açılıyor ben kendime inandıkça. Ha bazen stresten dişerlimi gıcırtatıyorum ama olsun. :))
Kendinizin bir mücevher olduğunuzu unutmayın. Diğer kimse bunu sizin gibi göremez. Çevre cehenneminizdir Jean Paul Satre'ın dediği gibi. Başarı ben yapabilirim diyenindir. Sonra gerisi geliyor zaten. Korkutucu olabilir ilk adım ama denemeye değer. Zaman alabilir ama almayabilir de. Size bağlı bu. Kaç kere olmuştur ben burada ne yapıyorum dediğiniz değil mi? Ben şunu yapmalıyım ya da. Size kendimden bahsediyorum. Pastacılık serüvenimden ve maceralarımdan. Ben sizin gibiyim. Biz bir bütünün parçalarıyız. Sizden hiçbir farkım yok. O zaman düşünün eğer ben yapabildiysem.. Neden olmasın?
Bon Appetit! 



18 Kasım 2011

Bu Kadının Kocası Eve Gider Mi?

Halimi görseni bir dakika airbaglerimin üzerine oturabilirsem ohhh çekeceğim ama nafile! Havaların soğumasıyla pasta ve bilimum cici siparişleri arttı. Allahıma binlerce şükür! Atölyemi de bu arada taşıdım. Neden mi? Dükkana artık sığmayacak duruma geldim de ondan sevgili okuyucularım! :) Yani heyy Maşallahhhhhh bende bir alet edavat var, kendileri yer gök sığmıyor. Bazen düşünüyorum acaba araba mı almak daha mantıklıydı?! :)) Tamam biliyorum, kimse bana kolay olacağını söylememişti ama bu kadar zor olacağını da bilmiyordum. Normal butik pastacılara göre benim tarzım farklı ok! Burada anlaştık! Heykel pasta yapıyorum ben. Eh! Rekabet piyasası diz boyu tabi bu sektörde. Benim gibi olanlar var, ev hanımı olup workshoplara gidip bu işi yapanlar var, bir halt yaptığını düşünüp bir şey yapamayanlar var ve hiçbir şey yapamayıp bu işten gırla para kazananlarda mevcut! Şimdi size soruyorum Ayşegül hanım!! Bu kadının kocası eve gider mi?!! :)) Yani flyerler bastırdım, dağıttım hala da dağıtıyorum. İnternet sayfası açtım. Facebook reklamları diz boyu. Sanal ortamlarda böyle bir saldırış yok:)) Hatta işi abartıp tanıdığım herkese ismimi duyurmak için onurumu hiçe sayıp mesajlar attım. Yardım istedim. Kanırttım resmen!  Gazeteler ve dergilere saldırdım. Tabii ne beklerim kiiii?? Kimseden ses soluk yok! Bakın size dost tavsiyesi ya sağlam dostlarınız  - özellikle ünlü olursa süper olur- olacak ya da hiçbirine güvenmeden bu işe girin! Ahanda! Ben en iyi örneğim! Sevgili okuyucularım, eğer bir şeyi başarmak istiyorsanız, bunu bileğinizle hatta saçlarınız, boynunuz,ayaklarınızla yapmanız gerekiyor. Çünkü artık bir muharebeye giriyorsunuz. Birisi kolay mı demiştiii??? :) Yoookkk anamm yookkk.. Yıldırmalı mı? Hayııırrrrr.. Daha yeni başlıyoruz. Destur yani :)
Eğer kafanıza bir şey koyduysanız, devam edin. Onlar konuşur, kuyunuzu kazarlar ya da hiçbir şey yapmadan arkalarına yaslanıp size bakarlar. Olay, sizsiniz! Sadece siz.. Başka kimse yok! Engeller sadece siz orada olmasını istediğiniz sürece var olacaktır. Zorluklar olur. Oldu da! Neden olmasın ki ayrıca?! Öyle armut piş ağzıma düş yoookkk! Annem hep der, altın tepsiyle şehrin anahtarını önüne koymazlar diye. Haklı kadın ne diyeyim. Size bir sır vereyim; her köprünün üstünden geçtiğimde ( hem Boğaz Köprüsü hem Fatih Sultan Mehmet ) "Merhabaaaaa İstanbulllllll" diyorum ve İstanbula yukardan el sallıyorum. Biliyorum tek başına zor. Ama düşünsenize kim sizi, sizin kadar iyi anlayabilir? Kim yumurtayı kırdığınızda sarısı beyazına karıştığında ufak çaplı çığlık atmanızın nedenini bilebilir? Ne olacak ki canım alt tarafı yumurta değil mi? :) Buzdolabında başka yumurta kalmadııı ve sipariş yarına! Düşünsenizeeee!! Aman Tanrımmmmmmmm!!! 0_o Mesela geçen gün Iron-Man pastası yapıyordum. Yeni bir reçete denedim içi için. Allahımmm, fırında çıktığında böyle kenarınan tattım. Brownie mübarek! 3 boyutlu olduğu için yaptım kendisini. Bir an kafamı çevirdim soora tekrar pastaya döndüm ve ne göreğimmmmm!! Paramparçaaaaaaa! Oturdum ağladım tabi. Hala bu ağlamalarım geçmedi ya. Sonra derin nefes aldım ve elimi krem şantiye buladım. Var mısın yok musun dedim! Ben bunu bir toparla!!! Yaradanına kurban oldumunnn!!! :) Zaman geçince bu oluyor işte sevgili okuyucularım; Toparlayabiliyorsunuz :). Tadaaaaaa! :) O kadar mutlu oluyorum ki pasta yaparken, hele böyle ilginç siparişler geldiğinde. Her seferinde beni daha da zorlasın istiyorum. İnanıyorum bir gün yurdum insanı el işçiliğinden anlayacak. En azından hala ümidimi kesmedim. :) Sınırdayım ama :))
Sizi hiçbir şeyin yıldırmasına izin vermeyin. Hayat çok kısa.. Neden şimdi durasınız..
Unutmayın, şans size gelmez, siz onu yaratırsınız.

Bon Appetit

15 Ekim 2011

Neden Olmasın?

www.pastacanavari.com Flyer'ları
Biliyorummm biliyorumm yazmayı çok boşladım ama inanın haklı sebeplerim var sevgili okuyucularım. Para kazanmanın binbir yolunu arıyorum diyebiliriz aslında. Pasta Canavarı için binlerce Flyer bastırdım. Facebook reklamları ve kartvizitler vs vs vs. Ivır zıvır gözüken ama çok önemli işler marka bilinirliliği açısından. Dükkanın mutafağı çok küçük olduğundan Pasta bölümünü başka bir yere taşıdım. Aslına bakarsanız hala taşıyorum. Bayağı bir malzeme varmış! Hiç kullanmayacağım şeyler dahil. Sahi onları neden almıştım? :) Bir işe başlarken bilin bilmeyin, heyecandan, benim gibi, gereksiz de olsa bir sürü şey alıyorsunuz. En güzeli olsun ya! :) Bir gün işime yarar mutlaka diyip hoooppp kasada buluyorum kendimi. Neyse ki artık toptan alıyorum. :)) Bütün bunlar olurken evi yine taşıdık. Araba da değişti. 2012'ye toplu yepyeni başlayacağım desenize! :) Yeni başlangıçlar güzeldir. Bazen çok daha güzel gelir insana. Aynı zamanda Tango yapmaya devam ediyorum. Yoga'ya da başladım. Bir yandan da pasta siparişleri gırla! Şimdi size soruyorum, nasıl yazacağım yahu?! Asıl soru şu aslında, yazacak zamanım neden yok? İnsanın zamanını kendisinin yarattığını düşünüyorum. Aksini bana şimdiye kadar kimse kanıtlayamadı. Ahhh zamanım yoktu arayamadım?  0_o  Nası?!  Görüyorsunuz şu anda yazıyorum. Demek ki zaman yaratılıyormuş. Tembellik etmenin lüzumu yok! Zaman hiç ummadığımız kadar hızla akıp geçiyor. Dükkanı açtığım 7 ay olmuş bile. Pufffffff.. Kendime arayacak zaman yok sanmıştım fakat yaratmaya çalışıyorum inanın. Nerden nereye geldiğimi düşünürsek, kat ettiğim yol hiç de fena değil dostlar. Halimi görseniz, bakımsızlıktan ölücem sanırım. Tırnaklar, saç baş rezalet. Kuaföre gidecek zamanım bile yok, ki dükkanın hemen karşısında kuaför var. Gerisini hayal edin.  Zamana geçtikçe ışığımın söndüğünü düşünüyorum. Hatta dün akşam bayağı bir kafa patlattım bunun üstüne. Yıldızlara baktım. Sonra gülümsedim. Hayatımdaki çoğu insanın beni hayalperest olmakla itham ettiğini biliyor muydunuz? Yaaaaaaa... Ama ben gururla söylüyorum ki öyleyim! Bence bu bana verilmiş en güzel hediye! Hayatın tadına varmak! Peki kaç tane rasyonel insanın, benim gibi masalların gerçek olduğuna inanan bir insanın yaptıklarını yapabiliyor. Kim o kadar cesur?! Bana çocuk ruhlu diyorlar. Mükemmel! Umarım bunu hiçbir zaman kaybetmem.  Yoksa nasıl mucizelere inanacaktım ki? ve size bir sürü kanıt sunacaktım varolduklarına dair sevgili okuyucularım. Hiç içinizdeki çocuğu dinlediniz mi? Sabah kalkın ve sahip olduğunuz şeyler için şükredin. Mesela ben yapıyorum bunu. Küçüçük şeyler için bile şükrediyorum. Sonra sessizliği dinliyorum. Kendime ayırdığım harikulade bir zaman dilimi. Sadece ben.. İnsanlar hep konuşur. Ben neler duydum bir bilseniz. En büyük B noktam, ünlü bir pastacı olduğumda, önüme çıkan bütün engellere kahvemi yudumlarken bakıp sadece gülümsemek. İşte o anın keyfi hiçbir şeyde olmayacak. Ünlü olmak nasıl olacak bilmiyorum ama bir şekilde bir zaman olacak. Sabırsız mıyım? Off hem de nasıl! Gelin görün ki, bunca zaman zarfı içerisinde bütün bunları görmüşken, yıldıracak binbir şey olmuşken, dost zannettiklerim dost değilken, tek başıma çırpınırken buralara geldim sevgili okuyucularım. Şimdi size tekrar ve tekrar soruyorum; Neden olmasın?..

P.S: Bu zaman zarfı içerisinde bloglardan beni tanıyıp dükkanıma gelen müthiş insanlar için çok teşekkür ederim. Umarım herpiniz birer birer hayallerinize kavuşursunuz. Sadece gülümseyin ve hata yapmaktan korkmayın. Hata yapmadan hiçkimse başarılı olamaz!

15 Ağustos 2011

Farklı Bir Bakış Açısı





Günler bazen hiç ummadığım gibi akıp gidiyor. Birşeyleri deneyimlerken bambaşka şeyler çıkıyor ortaya. Doğru düzgün çalışanların olmamasına mı dertleneyim yoksa elde ettiğim bu başarıma hiçbir arkadaşımın destek göstermemesine mi bilemiyorum. Yoğun siparişlerimi saymıyorum tabi ki. Doğrusunu isterseniz insan çalıştırmanın ne kadar zor bir şey olduğunu dükkan açınca öğrendim. Hayatta herşey bir deneyim! Biz de ders çıkarmalıyız tabi ki. Şunu öğrendim ki aklı salim garson diye bir şey yok! Ne garip, okulda size bunları öğretmiyorlar işte! Hepsi birbirinden manyak! En son işe aldığımız garson aşçının boğazına yapıştı. Zar zor kurtardık aşçıyı adamın elinden. Apar topar işine son verildi tabi. Ama kadın olarak yaşadığımız bu deneyim denilen şey bizi delice korkuttu. Offffff hem de nasıl! Ardından part-time çalışan üniversite öğrencileri bulduk. Daha doğru bir tercih oldu diyebilirim size sevgili okuyucularım. İnsanla uğraşmak inanılmaz zor bir işmiş açıkçası. Vay anam vay! İçimden küfrettiğimi duydunuz değil mi? :) Bu artık günümüzün normal sorunları halinde. Asıl benim dert ettiğim şey farklı! Hani böyle kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir şeyi yapıyorsunuz ya. Tırnağınızı dişinize takıp hatta saçlarınızı resmen süpürge misali yerlerde dolaştırıyorsunuz, yanınıza bir bakın.. Kim var? Neyse ki benim harikulade bir ailem duruyor tam yanı başımda! Geriye kalan? Arkadaşlar? Dostlar? Size öğrendiğim en acı gerçeklerden birini söyleyeceğim şimdi. Onlar var ya, hepsi gidiyor dostlar! Ne yazık ki durum bu! Bir ara bunu acaip dert ediyordum. Niye arkadaşlarım gelmiyorlar diye. Bayağı hemde hee! Acaip kafama takılmış hatta bu durumu içerlemiştim. Olay gelsinler içsinler değil yanlış anlamayın. Olay, gelip nasıl gidiyor bile denmemesi! Ne arama sorma ne gelme..! Yahu kardeşim bu ne?! Hiçbirinin yüzüne bakmak istemedim bir süre. Dedim ya kim kimdir anlıyorsunuz böyle durumlarda. Her ne kadar hayatı sevgi üzerine yaşayan bir insan olsam da acı gerçeklerden kaçılmıyor işte! Ne kadar acı.. Harala grürele içerisinde büyüyoruz. Annem derdi ki, 18 yaşından sonra hayat hiç olmadığı kadar çabuk geçecek. Hakkaten öyleymiş. Vay anasını..
Bir süre önce hayatımdan beni mutsuz edecek herşeyi çıkarmaya başladım. Düşünsenize, yarın öldüğümğzde yanımıza ne kalacak?.. Hayatı farklı bir bakış açısından görmeye çalışıyorum. Hatta insanların neden öyle davrandığına dair pozitif bulgularım bile var. Çok komik biliyorum ama işe yarıyor. Bir süredir ota boka sinirlenen hatta olur olmadık şeylere alınan halim gerilemeye başladı. Pollyannacılık mı? Yok canım! O kadar da değil! :) Mutlu olmak istiyorum ve beni mutlu edecek şeyler yapıyorum buna mutlu edecek düşünceler dahil. Mesela her sabah uyandığımda üşenmeden jimnastik yapıyorum. Abartılı değil sadce esneme hareketleri. Sonra oturuyorum ve beni mutlu eden şeyleri düşünüyorum. Bakın bunu bir deneyin! Sadece 10 dakikanızı güzel şeyleri düşünmek için ayırın. Gününüz de paralel olarak değişecek!..
Her ne akdar acaip yoğun olsam da, gerek doğum günü pastaları gerek düğün organizasyon cicileri olsa da mutluyum.. İstediğim herşey benimle..
Sadece gülümsüyorum..
Bon Appetit!

16 Haziran 2011

Ben Krokan Seviyorum?!


İlk önce şunu söylemeliyim ki, ben hayatımı mutfakta geçiriyorum ve bundan inanılmaz keyif alıyorum. Dükkan işi gerçekten çok zormuş. ne sosyal yaşantı ne zevkler ne 12'lere kadar uyku oluyor insanın hayatında. Hani beni bırakın ben 24 saat durmadan pasta yapayım.. Hiç durmayayım hem de! Yemin ediyorum robocop gibi çalışırım! Pasta siparişi olmayan günler annem bana "Sen her gün pasta yapmalısın" diyor. O derece elim ayağıma dolanıyor. Çarpışan elektronlar gibi nereye gideceğimi bilemiyorum. Hele dükkanın yemek ağırlıklı olduğunu düşünürsek işler daha da zor! Ben sanatçıyım! Hem de idealist bir sanatçıyım! Ama madem burası benim için ilk durak, o zaman üflensemde püflensemde tavayı tencereyi elime almak zorundayım. Hmmppfhhhh.. Güzel de yemek yaparım hani! Kendimle övünmüyorum ama dükkanda yemekleri annem ve ben yapıyoruz. Yavaş yavaş ne daha kolay nasıl yapılacağını öğreniyoruz. Kolay değil dostlar! Hem de hiç değil! Zaten kimse kolay olacağını söylememişti değil mi?! Uykusuzluktan artık şişlikten patlayacağım! Arada Arjantin Tango derslerine gidiyoruz da biraz iyi geliyor. 2 ay önceden parasını yatırıp kayıt olduğumuz Şarap Tadım kursu yarın başlıyordu fakat dükkan yüzünden ne yazık ki gidemeyeceğiz. Poffffff... Bir balon uçtuuuu! İnsanın eli kolu bağlanıyor. Hani çocuğun olsa bırak anneye! Bunu bırakamıyorsun ki! Beni dimdik tutan gelen pasta siparişlerim! Yaşadığımı hissediyorum resmen! Durmadan kendi kendime "Ben Pastacıyım!" derken buluyorum. Yemek yapmak neyime kardeşim değil mi ya?! Evet! Ben yemek yapmayı da seviyorum, tabi ki pasta yapmak kadar değil, asla da olamaz. Ve evet! Burası "Pasta Canavarı"nın ilk durağı mı? Kesinlikle! Kendime de hatırlatıyorum bunu durmadan. Hadi kızım, bu basamağı da aşabilirsin!
Jonathan Martensson amcanın dediği gibi; "Başarı, gelecekte atacağınız büyük bir adım değil, şimdi atacağınız küçük bir adımdır." Şimdi eğer dağı oynatmak istiyorsak, ilk önce küçük taşları oynatmalıyız.
Bir gün çok ünlü bir pastacı olacağım! Göreceksiniz.. ;)
Evet! Ben krokanı seviyorum..

Bon Appetit!

9 Haziran 2011

Semer Nasıl Yenilir?

Bu aralar herşey üstüme üstüme geliyor sanki. Havadan mıdır inanın anlamadım. Bir şey yemek istiyorum, ona bile isteğim yok. Bazen hani dersiniz ya, şöyle bir işaret olsa, bir şey olsa, bir şey işte! önüm aydınlansa. Sanırım o durumdayım ben de. Oturup lor peyniri yiyorum, önümde bir sürü tatlı çeşiti bana bakarken. Harikulade! Kolum kalkmıyor! Harry Potterdaki ruh emiciler gibi oldum. Bazen hayallerime istediğim yoldan ulaşamayacağımı düşünüyorum. Sanki böyle işler sarpa sardı gibi. O kadar yol kat ettikten sonra sizce "boşanda semerini ye" vakası mı bu? O kadar şey yaptım, şimdi daha ne doymamış karılar gibi değil mi yahu?! Öbür yandan düşününce de, aklıma binbir türlü şey geliyor. Daha iyi nasıl olabilirim? ve daha değişik ne yapabilirim? gibi bir sürüüüü şey! Daha bu mu derseniz? Yookkkk...! Kolay değil ki! İnanılmaz bir rekabet piyasası var! Durmadan sıyırmış bir şekilde bunu düşünüyorum ve hatta milyon tane deneme-yanılma denemeleri yapıyorum. Herşeyin yanı sıra bir yandan da Ada Bistro devam ediyor. Sosyal yaşantı sıfıra indirgendi. Neyseki haftaya birkaç günlüğüne AlaÇatı'ya kaçacağız. Güç toplayıp işlere koyulmam lazım. En iyisi akşam ben Vivaldi dinleyeyim! O kadar çok şey yazıyorum ki bu konular hakkında. Bazen insanın kendine de işlemiyor işte sevgili okuyucularım. Derin bir nefesssssssssssssssss...
 Son zamanlarda sevgili Özlem Dizdar benden 1 yaşına girecek oğlu için 1 şeklinde ve Mickey-Minnie'li pasta siparişi verdi.  Pasta'nın içi bu arada rengarenk! Benim RainBow Cake'imden yaptım ve arasına kendi reçetem olan vanilyalı ve damla çikolatalı muhallebimden koydum. Geri dönüş yaptığında bayıldığını ve tam istediği gibi olduğunu söyledi. O gece çok rahat uyudum. :) Afiyet bal şeker olsun! :)
Ne istiyorum biliyor musunuz? Durmadan pasta yapayım! En sevdiğim iş.. :) Her yer nişasta kaplansın istiyorum. İnsanları mutlu edeyim, herkesin yüzü gülsün istiyorum. Bir gün pastalarımı herkes konuşacak! Bunu o akdar iyi biliyorum ki. Sadece çok aceleciyim. Sakin olmam ve çakıl taşlarının üzerinden kalkmam gerek!
Ve bu en yakın zamanda olması gerek!
Bon Appetit!

3 Haziran 2011

Pasta Canavarı

Hayat binbir türlü koşturmaca içerisinde geçerken arkama dönüp baktığımda kocaman bir dünya görüyorum. Hayalinin peşinden koşan asla büyümeyecek bir kız çocuğu.. Hayalime sıkıca tutunmuşum, her gün delice çalışmışım, sonra bundan para kazanmışım, ardından okuluna gitmişim, cafemi açmışım ve daha dün City&Guilds'in pastacılık ekmekçilik sınavına girmişim! O da yetmemiş Pasta Canavarı adı altında marka kurmuşum ve tasarım pasta ve kurabiyelerimi satmaya başlamışım! Pehhhhh!!! Evet! Kendimle gurur duyuyorum sevgili okuyucularım. Çoğu zaman farkında olamadığım ve hunharca akan hayata yenik düştüğüm zamanları saymazsak, kendimi izninizle alkışlıyorum. Sen, oradaki, evet sen! Ekranın karşısında oturmuş, nefret ettiği hayata yenik düşmüş, cesaretini toplayamayan kişi! Daha ne duruyorsun?! Ben yapabiliyorsam eğer sen de yapabilirsin! İnan bu hiç düşünemeyeceğin kadar mümkün! Sadece bir adım atacaksın.. Küçük bir adım.. 
Kimse hiçbir şeyin kolay olduğunu söylemiyor sevgili okuyucularım. Ne yazık ki bu böyle! 7/24 çalışıyorum hatta 24 saat yetmiyor bile diyebiliriz. Dükkanla ilginemek bir yandan pasta siparişleri bir yandan derken sağ kolumun kasını incittim. Doktorluk oldum. Athel midir nedir öyle bir şey takıyorum. Şeker hamuru yoğurmak kolay mı canımmmmm?! :) Geçenlerde Chef Gökhan Sorguç'un doğum günü için gelen siparişi uyumadan bitirdim ve teslim ettim. Üstüne geldim Laptop Şeklinde pasta siparişini yetiştirdim. O bitti kocaman bir CheeseCake siparişini halettim. Ardından Keçi Events'in pastasını yaptım. Halimi görseydiniz inanın bana ağlardınız. Sersefil!!!! Çarpıntı tuttu, kol sizlere ömür! Nasıl uyudum ne yaptım hiçbir fikrim yok! Hakkaten kimse kolay olacağını söylememişti! Neyse iş olsunda ben yorulayım! O kadar büyük bir zevk ki bu anlatamam size.  Beni bırakın 24 saat pasta yapayım. Ne parasındayım ne pulunda! Yeter ki ben böyle dantel işler gibi işleyeyim! Saat çok geç olmuş şimdi.. Yarın yine iş günü.. Hmmmppfhhhhh...
Sadece bir gün böyle öğlene kadar uyumak istiyorum.. Çok mu yaniii...?
Bon Appetit!


www.pastacanavari.com


ayrıca facebook'tan Pasta Canavarı grubundan cicilerimi görebilirsiniz sevgili okuyucularımmmmm..

21 Mart 2011

Öldüren Cazibe : Deep Dark Chocolate CheeseCake

Blogların kapatılması nedeniyle hazin günler yaşadığımı itiraf etmek zorundayım sevgili okuyucularım. Bayağı bir çırpındıktan vd DNS ayarlarını değiştirdikten sonra blogların yeniden açılacağı umudu içimde kıpır kıpır etmiyor değil yani! :) Kimse yazacak birşeyleri olanları susturmamalı! Bu süre zarfında bende boş mu oturdum? Hayırrrrrrrr! Yeni yeni bir sürü ici yaptım tabi ki. Ayrıca size daha önce belirttiğim projem tamamlanmak üzere! Bu hafta içerisinde sizinle bu muhteşem haberi paylaşacağım. Herşeyden önce size geçen gün yaptığım ve adını "Öldüren Cazibe" koyduğum CheeseCake'imi anlatmalıyım. Yani yer misin yoksa iç mi geçirirsin belli değil modundan çıkıp şapurdata şapurdata yedim elbette! :))) Kendisi tamamen Çikolatadan yapılıyor. Bitter Çikolata dolu CheeseCake'in yapımı aynı diğer sıcak methodla pişen CheeseCake'ller gibi. Hoş Bain Marie usülu değil ama! Normal pişiriyorsunuz. Yaklaşık 45 dakikada oluyor çocuk. Sonra Voilaaaaaaa!!! Tek bir dilim yemesi yeterli oluyor aslında. İki dilim yerseniz şeker komasına girebiliyorsunuz. Bitter Çikolata haricinde içerisinde 230 gram kadar Toz Şeker de mevcut tabi. Ayrıca 4 adet yumurta da bir güzel içerisindeki yerlerini aldılar. Yerken ağırlığını hiç almıyorsunuz. Bu cicimi period dönemindeki bütün kadınlara ithaf ediyorum! :))) Birebir yani! :) Bir dilim yiyin, yeterli! :) Gözler kayıyor zaten hemen. Normalde üzerine Çikolata Ganaj da dökmem lazımdı ama tembelliğime geldiği için dökmedim. Bu arada bu tehlikeli hanım tamamen kendi reçetem. Gururla sunuyorum! :) Eylemlerim devam edecek! :)
Bon Appetit!

2 Mart 2011

Bloguma Dokunma!!!

Sevgili Okuyucularım, Son zamanlarda, blog yazarlarının uğradığı bu iğrenç ve kabul edilemez, blogların kapatılması durumuna karşı eğer DNS ayarlarınızı değiştirmiş ve bu blogu görebiliyorsanız, kayıtsız kalmamanızı rica ediyorum. Özgür yayın durdurulmamalı! Daha söyleyecek çok şeyimiz var!

Bon Appetit!

28 Şubat 2011

Bir Dirhem Muzlu Puding

Son zamanlarda hayatım neredeyse hep mutfakta geçiyor. Uyuma kısmını işte bir tek orada gerçekleştiremiyorum :). Cicilerimin yanı sıra yemekte yaptığım için üstüm başım bildiğiniz buram buram yemek kokuyor. Rahatsız mıyım? Hayııııırrrrrr! Her ne kadar parmümü beğensemde mutfak kokusu gibisi yok sevgili okuyucularım. Yemek yapmaya dalmışken tatlılarımdan da mahrum kalmıyorum elbet. Sıra sıra hepsini cırt cırt yapıyorum. Mesela bugün, Beğendi üzeri Izgara Köfte yaptım. Öncesinde ise, Puding de el yapımı olmak şartıyla Vanilyalı Pandispanyalı Muzlu Puding yaptım. Hemde bir sürüüüüüüüüü.. Üzerlerini minik çikolatalarla ve kalp şeklinde şekerleme ile süsledim. Daha ılıkken bir tanesini de mideye indirdim. Ohhhhh.. Canıma değsin yahu! :)) Yaz olsaydı yanına bir top dondurma ile servis yapılabilirdi mesela. Hem hafif hemde sevilen bir cici olduğunu düşünürsek hiç de fena değil doğrusu! :) En kötü kısım ise daha bir de bunun akşam yemeği safhası var.. Hmmppfhhh...
Son zamanlarda hayat benim için biraz yorucu geçiyor sevgili okuyucularım. Oraya git bunu yap şunu dene derken savruluyor insan. Ehhh.. Bir de büyük projem devreye girmek üzere! İnanılmaz heyecanlıyım! Gün geçtikçe ve herşey görünür hal aldığı için insan daha da heyecan bombardımanına tutuluyor. Hatta bazı geceler uyuyamıyorum bile.. Yaa uff..Yine maymun oldum! Mutfağa bir gideyim bari.. Nerdeydi şu Muzlu Pudingler???? Karnımda gurrr gurrr yapıyor hani :)))
Bon Appetit!

23 Şubat 2011

Cake de Dia

Oturup ne yapsam ne yapsam diye düşünürken aklıma tamamıyla uyduruk bir reçete yapmak geldi! Harikayım değil mi? :)) Öncelikle geçen gün fırından aldığım Kedidillerini bir kenara koydum. KediDili bir çeşit bisküvidir sevgili okuyucularım. Herkes bilecek diye bir kural yok. Bilmeyenlere açıklama yapalım. Aynı zamanda Savoyer Biskuvi olarakta biliniyor kendisi. Genelde yurdum insanı eskiden anam babam usülü kek ile Tiramisu yaparken, televizyondaki programlar sayesinde KediDili konseptine alıştı diyebilirim. Geleneksel italyan tarzında olan Tiramisuda bu biskuvi kullanılıyor. Pek hoş oluyor açıkçası. :) Gelelim benim uyduruk reçetemeeeee.. KediDili kullandım fakat öyle marketlerde satılan, şimdilerde yeni çıkan, üstünde şekercikler olanı değil. Has be has KediDili! Borcamı aldım önüme ve sıra sıra dizdim yavrucakları. Ocakta da 1 lt sütü kaynattım. 2 su bardağı kadar şeker ve 3,5 kahve fincanı un koydum içine. Muhallebi kıvamına gelene kadar da pişirdim. Üstü böyle baloncuk baloncuk oluyor. Bu hale gelince ocaktan aldım ve içine bir çay kaşığı Toz Vanilya koydum. "Şekerli Vanilin" asla kullanmıyorum, haberiniz olsun sevgili okuyucularım. İçinde yok denecek kadar az vanilya var çünkü. Ya çubuk vanilya, ki her zaman tercihim bu olur ama çok pahalı, ya da toz vanilya. Vanilyayı koyduktan sonra el mikseriyle iyice karıştırdım. Mikser ses çıkartıp dönerken 3 yumurta ekledim ve bir güzel çırptım. Biraz soğuyunca Borcama sıra sıra dizdiğim KediDillerinin üstüne döktüm. Sonra, bir sıra daha KediDili koydum. Kalan muhallebiye 5 çorba kaşığı kadar Kakao koydum. İkinci sıra KediDillerinin üstüne de çikolata kıvamındaki muhallebiyi döktüm. Üstüne de bolca ama bolcaaaaaa HindistanCevizi. Ohhhhh be kardeşimmmm! Yeme de yanında yat!!! :) Buzdolabında biraz bekledi. Ben bekledim mi? Yooookkkkk! :) İyice ılınınca hemen höpürdettim. Yammyyyyy!! Sonuç mu? Offffffffff... Mutlaka denemelisiniz!! Aslında bu reçeteyi Krem Şanti ve Ertilmiş Çikolata ile de yapabilirsiniz. İnsanın canı çeker mi yaaa? Evet! Çekti!! :)
Bon Appetit!

18 Şubat 2011

Somewhere Over The Rainbow

Günler bayağı yorucu geçiyor. En kötüsü sabah erken kalkmak! Nitekim bunu bu sabah, kendimin bile çok iyi anlayacağı şekilde yaşadım. Erkenden kalktım ve yollara koyuldum. Gözlerimden akan uyku damlacıklarını herhalde tahmin ediyorsunuzdur. Arabayı bile zar zor kullandım. Kendime biraz geleyim, kahve bana iyi gelir derken, acaip bir mide bulantısı ve baş dönmesi ile birlikte tansiyonumun tavan yapmasıyla gün muhteşem başladı diyebilirim. Bu aralar hastalık üstüne hastalık yaşayan bünyem daha ne kadar hastalık kafalarını kaldıracak bilmiyorum. Piyasada dönüp dolaşan ve adı: Keçi Gribi olan ama aslında Domuz Gribine yakalandım. Üstüne uyguladığım aşırı katı rejim sayesinden Bağışıklık sistemim çöktü. 1,5 ayda 7 kilo verirsem olacağı buydu tabi! Annem, başımın etini durmadan yiyor bu yüzden! :) Hmmppfhhhh.. Neyi öğrendik? Saçmalamadan rejim yapmalıymış insan! Tek bir iyi yanı var aslında; 34 beden skinny denimlere girebiliyorum artık! :) Neye yaradı derseniz; bi halta yaramadı! Al başına belayı işte! Arada parmağımı kestiğimi veya ismini bile söyleyemediğim başka hastalığımı söylemiyorum bile. Üstüne bir de çalışmak zorunda olmak! Paha biçilmez! :) Artık kimin nazarı değiyorsa, hakkaten gözü de çıksın, burnu da çıksın hatta kulağı da! Ben kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışan kimi zaman sarkastik ve kimi zaman ukala biriyim ama niyetim hiçbir zaman kötü olmamıştır. Bunu da çoğunuz çoktan anlamışsınızdır. En azından ben öyle sanıyorum. Burda ah ben bunu yaptım ve şunda iyiyim falan demek değil amacım. Esas noktam, ben yapabiliyorsam, siz neden yapamayasanızı size örneklerle kanıtlamaktır sevgili okuyucularım.
Döndurak bilmeyen günlerin arasında evime kendimi hunharca atıp biraz dinlendikten sonra, kollarımı sıvadım. Nasıl sıvamayayım?! Babam, fondan nerde benim kekim diye durmadan söylenmeye başladı. Yapmaz mıyımmm?! :) Koşturmacadan giremediğim mutfağıma baş ağrısıyla girdim. Şunu söylemem gerekiyor ki, acaip iyi geldi! Hem bedenime hem de kargacık burgacık ruh halime! :) Düz sade kek beni keser mi? Kesmezzzzzzz! :)) Rainbow Cake serimin devamı olarak Siyah - Pembe ve Sarı renkleri kullandım bu sefer. Fakat yavrucak pişip fırından çıktığında bir baktım ki, siyah gıda boyası kullandığım yerler Yeşil olmuş!!!! Şaka gibi değil mi?! Yanlış boya mı koydum dedim. Kontrol ettim! Cııııııık! Bildiğiniz siyah kullanmışım. Pişme süresinde nasıl bir deformasyona uğradı ve nasıl bir ruh hali geçirdiyse cicim, yeşil oluvermiş. Neyseki birbirine uyan renkler! :) Binlerce şükür! Bugün ben, kendim için bir şey yaptım. ( Babamda faydanlandı tabi :) ) Peki siz? Neden hala oturuyorsunuz orda?
Hadi bakalımmmmm.. Uflanıp puflanmayın.. Birşeyler yapmanın zamanı geldi!
Ben gökkuşağının oralarda bir yerdeyim. Hadi siz de gelin, bana katılın..
Bon Appetit'

24 Ocak 2011

Laduree & Pierre Marcolini

Beni tanıyan herkes bilir ki, acaip derece de Fransa aşığı biriyimdir. Neden ve ne için olduğunu inanın bende bilmiyorum. Öyle geldi öyle gidiyor işte! :) Ehhh, dolayısıyla oranın tatlıları da beni benden alıyor tahmin edersiniz ki! Özellikle İtalyan kökenli olsalarda Fransız olan Macaronlar! Yani önüme koyun yemeden durabileceğimi sanmıyorum. İster iyi olsun ister rezalet! Fark etmiyor benim için! Heh, sonunda da yorumumu yapıyorum. İstanbulda Laduree açıldığından beri içim daha rahat elbet! Artık herkesin Macaron yapma olayına sarması ve bu paydan bizde ekmek yiyelim muhabbeti yapması iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Düşünün bunların makineleri bile çıktı! Hele şimdi Cart d'or'un çıkardığı o hazır ve kolay Macaron yapma olayı ise bana ve bu işe saygı duyanlara göre tam anlamıyla bir hüsran! Bu işin kolayı molayı yok kardeşim! Saygısızlıktan başka bir şey değil bu! Hele ki, Macaron yapımının ne kadar zor olduğunu ben bu kadar zaman içerisinde gayet iyi gördüm. Bir sürü deneme yanılma yolundan geçtim. Ardından okulda nasıl yapıldığını öğrendik. Şimdi ise, sağa bakıyorsun Macaron sola bakıyorsun Macaron! Fransa da bile bu kadar heryerde Macaron satılmıyor! Arz-Talep dögüsü işte! Rekabet piyasası git gide arttı dolayısıyla! Hele ki, Laduree; "Heyyy kardeşim size noluyor?!" dercesine pazara girdiğinde diğer arkadaşlar sus pus oldular. Ki bunların içinde yine de en takdir ettiğim yer, Bebek-Baylan. Bilmiyorum biliyor musunuz, Macaroncuklar pekte ucuz değiller! Özellikle Laduree de tanesi aşağı yukarı 4,5tl gibi bir fiyata satılıyor. Küçük kutu içerisinde satılan 4 adet Macaronu 22tl'ya alıyorsunuz. Kutuları da şahane bu arada! Özellikle Yazbükey'in kutusuna bayılıyorum ama ona şimdilik o kadar para veremedim! :) Adamlar, Fransadan getirttikleri halde her daim taze macaronları ve ağızda dağılıyor.
Ayın 18'i benim doğum günümdü bu arada sevgili okuyucularım. Yeyyyyyy! Kocaman kız oldum! Buradan ilan edemedim çünkü muazzam bir doğum günü haftası geçirdim. :) Macaronları bu kadar sevdiğimi bile sevgili arkadaşım Arzu, bana fransadan macaron getirtmiş! Eve bir geldim ki karşımda binbir çeşit macaron!!! Hemde Belçikalı çikolata üstadı Pierre Marcolini Macaronları!!!! Tamamı çikolata kaplı mı ararsınız yoksa altın varaklı mı!!! Bir yedim ki - ki hayatımda ilk defa Marcolini Macaronu yedim- bu ne beeeeeeee!!!! oldum! Laduree falan halt yemiş yanında diyebilirim açık yüreklilikle!!! Acaip bir tat ve enstantene!! Eğer yolunuz fransaya düşerse mutlaka ama mutlaka bu lezzeti tatmanızı tavsiye ederim sevgili okuyucularım! Marcolini'den geriye sadece kutusu kaldı! :))
Bon Appetit!

Bu Tekerlek Nereye Götürür Bacım?

Bu böyle olmaz diyerek kolları sıvadım ve uzun zamandır aradığım ve nasıl yapıldığını merak ettiğim Tarçınlı Ruloları sonunda yaptımmm!!!! Yeyyyyy! Açıkçası, kitaplarda veya internet üzerinden reçetesini bulamadım ve tamamen kendi mantığımı ve bilgilerimi kullanarak has be has reçetmi oluşturdum. Vayyyy, bayağı ilerleme kat etmişim yahu ben! :) İlk önce hamuru yoğurdum. Arından bir güzel mayalandı çocuk. Gazını çıkartıp açtım ve ortasına Esmer Şekerle- Tereyağ ve Tarçın karışımını sürüp silindir şeklini verdim ve keskin şef bıçağımla acımadan bir çırpıda tekerlek kıvamında kestim! Evet! Acımadım! :)) Lütfen benden reçetesini şimdilik istemeyin sevgili okuyucularım, çünkü yakında hepinizle paylaşacağım, merak etmeyin anacağımm! :) Tekerleklerimi teflon kağıdı üzerine koyduğum tepsilere aralıklı yerleştirdim. Aman! dedim şimdi şişer bu yapışır birbirine! Ne me lazım ben ayağımı denk alayım da! :) Nitekim, tam da düşündüğüm gibi oldu! :) Fırının karşısına geçip onların pofidikleşmesini an be an izledim! Tamam, biraz yorucu ama benim için çok zevkli! :) İdealist bir insanım ne yapayım?! :)) Fırından çıktı ve hemen tezgahtaki yerlerini aldı çocuklar! Annem tarçın kokusuna dayanamayıp mutfağıma geldi ve hemen sıcak sıcak ısırık aldı! "Yahu evladım ne tadını alacaksın bu sıcaklıktaaaaaa" diye haykırsam da bana mısın demedi tombiş annem! :) hihihihihi Tövbeee tövbeeeeee.. :) Aldığım karşılık ise; "Aaaaa karışma ben böyle seviyorummmm!" Ne dersiniz bu cevaba şimdi?! :))) Hamuru aslında öyle kafayı yedirten cinsten değil. İçinde şeker ve tuz yok! Gelin görün ki, içindeki harmanla beraber acaip bir şey oldu. Servis ederken muhakkak üstüne Erimiş Çikolata veya Icing konulmalı diye düşünüyorum. Gece gece ancak Nutella sürebildik. Açıkçası Çikolata eritecek halim yoktu, itiraf etmem gerekirse! hihihihih Bak, şimdi aklıma geldi aslında tamamen çikolata da kaplanabilir yahu! Hmmmmm.. Güzel fikiiiirrrrrrr!! Yammmiiiii... Sonuç ne mi oldu sevgili okuyucularım? Gözler kaymış, şeker çıkmış aval aval birbirimize bakıyorduk! :))
Ehhhh, bu tekerleklerin bizi nereye götürdüğü belli oldu! :)
Bon Appetit!

19 Ocak 2011

Bol "Cheddar"lı Ekmek Kokusu

Gelin görün ki, 24 saat ekmek yapabilirim! Ahhh.. o kokusu yok mu?! Beni benden alan cümleleriyle kavrulup yanıp tutuştuğum bir içim su! Bilmem yoğurmaktan mıdır yoksa kokusundan mıdır ama ekmek yapmaya bayılıyorum ve aramızda kalsın; iyi de yaptığımı düşünüyorum! :) En azından bizimkiler yerken ağızlarının kenarından salya akıyor! :) Bu kanıt bana yeter şimdilik! Daha iyi olana kadar elbet! :) Geçen gün, adlım malzemelerimi tezgahıma, oturdum ekmek yapmaya başladım. Klasik ekmek malzemeleri neydi; Un, Tuz, Maya, Yağ ve Su sevgili okuyucularım. Yoğurmada arada sırada problem yaşıyorum, kabuldür! :) Üzerime su parçacıkları geliyor! Siyah giyinmemem lazım kesinlikle! :)) Ekmek yapımında bilmemiz gerekenlerde şunlar; su ekmeğin dış yüzeyini daha sert kılar, süt yumaşak tutar, patates ömrünü uzatır ve tuzun maya çözülmeden kesinlikle mayayla temas etmemesi gerekir. Çünkü kendisi, maya'nın aktivasyonunu öldürüyor ve böylelikle ekmeğimiz kabarmıyorrrrrr! :) Ufak tüyolarda vermeden edemem! :) Annem peynirli ekmeklere bayıldığı için bu ekmeği yapmayı tercih ettim. Ben rejimde olduğum için ,her zaman ki gibi, yiyemiyorummmmmm! Bööööğğğgghhhhhh.. Bari yavrucaklar sevinsin! :) Tuz, un ile birlikte elendi. Ortasını açtım ve suda çözdüğüm mayayı koydum. Ardından erimiş tereyağını ilave ettim. Sonra bir güzel etrafa saça saça yoğurdum. En meşagatli yeri ise, yoğururken ellerinize yapışması. Spatula kullanırsanız kolayca ellerinizden ayıklarsınız. Sakın ola bıçak kullanmayın kuzum! Allah korusun! Tamam annelerimiz kullanıyor, klasiktir ama siz yapmayın gözünüzü seveyim! Hamur haline geldikten sonra bir kenarda iyice mayalandı. Sonra ben baget ekmeği şekli verdim ve tam ortasından büktüm. Nasıl yani diyorsunuz şimdi. Üst kısmını aldım ve ters çevirdim, gömlek sıkar gibi düşünün. İşte aynen o şekil! Fazla değil ama. Ardından yağladığım dikdörtgen kalıba koydum çocuğu ve bir kez daha mayalandırdım. Unutmuyoruz ki, ekmek hamurları iki kere mayalanıııııırrrrrrr!!!! Pofidik olunca da fırında yerini aldı ve güzelce şişti. Ben genelde fırına vermeden önce üzerine un eliyorum, sizde bunu yapabilirsiniz veya daha çıtır olmasını istiyorsanız, üzerine soğuk su fışkırtın. Voila!!! :) Pişerken yaydığı koku beni adeta hipnotize ediyor! :)) Yammmmmiiiiiii.. :) Genelde geceleri cicileri pişirdiğim için o saatte mideye indirmesi biraz zor oluyor tabi anlayacağınız gibi. Amaa nerdeeeeeeeeeeee?!! Annem ve babam için hiç geç değil! Annem hemen tereyağını hazırladı ve sıcak sıcak mideye höpürdetti! hihiihihih... Ohhhh.. Yarasınnnn.. :)
Ayyy.. Nasıl canım çekti bak! Ekmek mi yapsam acaba şimdi? Offfffff... Rejimdeydim di mi ya?!..
Bon Appetit! :)

6 Ocak 2011

Küçük Mutfak Faresinin İş Başısı

Bir süredir elimi eteğimi çoğu şeyden çektiğimi size itiraf etmem gerekiyor. Mutfağım bana küsmüş gibi ya da ben ona darılmışım gibiydi. Okul ve gerçekleştirmeye çalıştığım preojem derken iyice kafayı yedim ve evde öyle elimi bir şeye sürmez olmuştum. Çok acınası bir durum değil mi bu? Bence öyle! Kendime hiçbir şekilde yakıştıramadığım saçma bir süreç oldu.Tam mutfağa giriyorum, içimden miskinlik yapmak geliyordu. Bu durumu da kafama taktıkça iyice bir şey yapamaz hale gelmiştim. Dün akşam, mutfak meleğim beni dürttü. Dedi ki; "Küçük hanım, sen ne yaptığını zannediyorsun?! Şu mutfağa gir artık!". Bende aldım elime kitaplarımı ve yeniden ders çalışmaya başladım. Okulun derslerini değil! Kendi reçetelerime baktım sonra yemek kütüphanemde bulunan bütün kitapları tekrar çalıştım. Bugün yapmak içinde birkaç reçete buldum. Uykusuz ve yorucu bir günün ardından mutfağıma geçtim ve derin bir nefes aldım. Sonra hiç düşünmeden başladım. Normalde öğle uykusu uyurum yaklaşık 4 saat kadar ama bugün mutfakta olmalıydım. Her gün olmam gereken gibi.. Kalemde.. Oyun bahçemde.. Üstüme önlüğümü giydim ve ilk önce adlarını; "O bi küçük hanfendi" koyduğum vanilyalı "Kahve Yanı Kurabiyeleri"ne başladım. Yapımı dehşet kolay ve zaman almayan bu kurabiyeciklerin yarısını hindistancevizine, öteki yarısını da kakao'ya buladım. Hemencicikte oldular! Eve yayılan o hindistancevizi kokusu, resmen ağız sulandırıyor! Hele benim gibi rejimdeyseniz! :( Durmammmm bennnn!! Üstüne oturdum Rainbow Cake yaptım. Bu sefer 5 renk! (Yeşil-Pembe-Mavi-Mor-Sarı ) Pastalarda kullandığım reçetenin aksine bu tam anlamıyla bir Vanilyalı-Limonlu Kek edasında bir çocuk! Beni üzen tek şey, her zaman gibi kabarmadı. Üstelik ölçüler ve malzemeler aynı. Yeni evin yeni mutfağında farklı bir ocak kullandığım için olsa gerek diye düşünüyorum. Fan yapıları eninde sonunda farklı hepsinin. Kabarmadı değil yalnız, kabardı ama her zaman gibi değil! :) Beni biliyorsunuz, bir kere başladım mı durmak nedir bilmem! :) Üstüne de kendi reçetem olan Chedar Peynirli Ekmeğimin hamurunu yoğurdum ve mayalandırmaya bıraktım. Şu anda yavrucak güzelce şişiyor. Birazdan gazını çıkartıp yeniden mayalandırmaya bırakmam gerekicek.
Bu arada fotoğraflar için özür dilerim sevgili okuyularım, Güzel fotoğraf makinem sakarlığım yüzünden yere düştüğü için şu anda serviste. Mecburen bir süre daha resimleri cep telefonumla çekip koyacağım.
Ama herşeyden önce şimdi ekmeciğimin başına geçmem gerekiyoooorrrrrr.. :)
Geri döndümmmm!!! Yeeeeeeyyyyyyy!!
Hayat, kurabiye koksun sizin için..
Bon Appetit!

4 Ocak 2011

Charlie? Where is the Chocolate Factory???

Çikolata Fabrikasına gittiğimi söylersem beni döver misiniz? :D Ahhhh.. Size o dayanılmaz hatta muazzam hissi anlatsam yine de kelime bulamam diye korkuyorum. Cümbür Cemaat mutfak tayfası olarak güzelim fabrikaya gittik. Dünyada en büyük 2.ci çikolata fabrikası olarak sayılan bu nacizane ve aklı tamamen uçurtan mekanda ilk olarak ( ismini vermem reklam olur diye düşündüğüm için veremiyorum) , çikolatanın yapım prosesini gördük. İnanır mısınız; herşeyi makineler yapıyorrrr!! Yani öyle kakao yağını çekirdekten ayıran hayali teyzeler yok! İlk bölüm tam anlamıyla çikolata görmediğimiz için çok heyecan verici değildi fakat benim gibi bu gibi hayal dünyası olaylara inanan biri için içten içe dans edilen birkaç saat geçti diyebilirim. Hele o kokuuuuuuu!!! Ahhh.. Ahhhh.. Farkındayım devamlı 'ah'lanıp 'of'lanıyorum ama siz benim yerimde olsaydınız keşke! En önemli konuyu atlamam gerekiyor! Aşırı katı bir rejim yapıyorum yaklaşık 3 haftadır ve bunu "öldürseniz beni diyetimi bozmam" diyerek takıntılı bir şekilde yolumda ilerliyorum. :) Düşünün arkadaşımın doğum gününde bile önüme Künefeler gelmiş ve gözlerim dolmuştu! Bu abartı değil bu arada! Resmen gözlerim doldu! Hani dokunsanız ağlayacak vaziyetteydim sevgili okuyucularım! Böööğğğhhhh.. Hal buyken çikolata fabrikasını gezmek zor oldu tabi benim için. Hele çikolatalara şekil verilen kısıma geçtiğimizde, o içimde parçalanan milyonlarca şeyyy!!! Üstüne çikolata dökülen kestane şekerleriiiiiiii, İçi dolgulu olanlarrr, özel yapımlarrrrrr.. vs.. vs... vs...... Soruyorum size, kim ağlamaz?! İkram edilen çikolataları aldım tabi ki! :D Almam mııı kardaşımmmmm??!! hihihihihi.. Çikolata kokusundan, evet, sarhoş oluyorsunuz! O seratoninler ve endorfinler hava da uçuşurken nasıl olunmasın anacığımmm değil mi? :) İnsanın hayatında bir kere bile olsa böyle bir yeri ziyaret etmesi gerektiğini düşünüyorum!
Gün sonu nasıl mı bitti? Çantamda bir dolu çikolata ve orijinal kakao çekirdeği! En son mutfakta masum masum kokluyordum kendilerini :D
Bon Appetit!

31 Aralık 2010

10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 MUTLU YILLAARRRRR!!!

Özel günler dahilindeki Yeni Yıl'a girme düşüncesini pek sevdiğimi söyleyemeyceğim. Eğlenmesine eğelniyorum. Hoş Ben hep eğleniyorum zaten sevgili okuyucularım :) Gelin görün ki, bir yıl daha eksiliyor hayatımızdan. Ne yaptık diye bir düşününce, elinizde ne olduğunu görüyor musunuz? Sanırım en önemlisi de bu! Kaybettiklerimizin değil, bize getirdiğini deneyimlerin kıymetini bilmek lazım. Ardından elimizde olanlara sıkıca sarılmak.. Kimi günler geçiyor, acımasız- fırtınalara yüz tutmuş gibi.. Dimdik durmak gerek! Herşeye rağmen dimdik durmak! Düştüğünüz anda yeniden yerden kalkmak veya siz düşerken elinizden tutan birinin tam yanınızda olması.. Ben bu bakımdan çok şanslıyım. Düşmeme asla izin vermeyecek biri var ya da ayağım takılıp sendelediğimde sıkıca elimden tutacak.. Derin nefes alıp sakinleşmek ve üstüne yeniden başlamalı. Belki de sıfırdan.. Hayallere kolay ulaşılmıyor ne yazık ki! Ulaştığınızda ise, tadı doyumsuz oluyor! Sadece olmasına izin verin ve balonlarınızı yakalamaya çalışın. Bir tek gülücüğün hayatta neleri değiştirdiğini bir görseniz.. Hadi siz de öyle yapın bu karamsar ve kuyu kıvamındaki hayatı Ti'ye alarak, bir yıl daha biterken, tam yanınızdaki kişinin gözlerine bakıp, ona kocaman gülümseyin.. Hepimiz için muhteşem bir sene diliyorum. Bütün hayallerimizin gerçekleşmesi dileğiyle..
Bon Appetit!

16 Aralık 2010

Dünyada iyi olan hiçbir şey, tutkusuz başarılmamıştır


Mayalanma sürecinin ardından gazını çıkartırsınız sonra şekil verip tekrar mayalanır çocuk. Fırını bir güzel atılır ve o muazzam, insanın ağzını sulandıran koku fırından çıkmaya başlar. Bir de taş fırında yaptığınızı düşünün sevgili okuyucularım. Amanın amanınnn! :) Ekmeğin en sevdiğim yanı; yaparken hep yüzüm gülüyor. Ellerime un, su veya mayanın bulaşmasına bayılıyorum. Yaptığınız şeye resmen bir hayat katıyorsunuz aslında. Ona bir kişilik kazandırıyorsunuz. Hatta sizin ruh halinizi bile alıyor. İnsanlarda da öyle değil midir? Dokunmak, sizin elektromanyatik gücünüzü karşı tarafa aktarmanızı sağlar. Bırakın beni 7/24 ekmek yapayım modunda saçını başını bu yolda feda etmiş, enkazlardan kurtulmuş ve engellere karşı dimdik duran insan bedeninde nev-i şahsına munhasır bir kişiliğim! Sıfırdan bir şey yaratmak nasıl harikulade bir duygudur anlatamam size. Hele sonuç güzel olunca değmesin kimse keyfinize! :) Şöyle paşalar gibi koltukta oturup arkanıza yaslanıyorsunuz ve bir derin iç çekiş, ardından yaptığınız esere bakıyorsunuz veee o başarı hissi.. Başarısızlıklar, bize sadece nasıl başaracağımızı öğretir. Ben belki milyon kere başarısız olmuşumdur hayatta ama omun iki katı kadar başarılı olmuşumdur. Ukalalık değil inanın! Bir şeyi bir kere başaramıyorsanız, durun ve yeniden başlayın! Hiçbir şey için asla geç değildir çünkü.. Bakın bana! Sizce hala geç mi? Gerçekten?..
Geçen gün, bir süre sonra sizinle nasıl yapıldığını çok eğlenceli bir şekilde anlatacağım, İngiliz Somun Ekmeği yaptım. Biraz sabredin sadece. Aslında klasik somun ekmeği kendisi. İçerisinde, Un, Su, Yaş Maya ve Tuz bulunuyor. Özelliği bir tek dışında Haş Haş bulunması! Çok klasik! Geleneksel şeyleri seviyorum ne yapayım! :) Tabi ben kuru kuru yapmadım kendisini! İçine Kuru domates ve Çecil Peyniri koydum. Biraz değişiklikte fayda var ne de olsa değil mi sevgili okuyucularım?! :)) Güzelce yoğurdum. Annem beni seyrederken hamuru yoğuruşumun bile inanılmaz değiştiğini söyledi. Ehhh.. Olmasa ayıp olurdu değil mi? :) Ertesi gün okul olmasına rağmen gecenin 00:30'unda hala ekmeğiyle uğraşan bir tip olduğum için geç yatmakta bana koymuyor. Yeter ki, ben birşeyler üreteyim! Unutmayın, Georg Wilhelm Hegel amca demiş ki, "Dünyada iyi olan hiçbir şey, tutkusuz başarılmamıştır."
Bunu bir düşünün derim..
Bon Appetit!

8 Aralık 2010

Asla Vazgeçmeyin!

Bazen ne kadar güçlü olursanız olun böyle sağdan bir şey vurur ve manga karakterleri gibi koltuğunuza oturmuş, yanaklar kıpkırmızı bir şekilde duvara bakarsanız. Nitekim bende de oldu!.. Gelecek kaygıları mı desem içimde yaşadığım haykırışlar mı bilmiyorum. Sizde de oluyor mu? Karamsar olup elinizi ayağınızı herşeyden çekmek istiyorsunuz. Kara kara düşünmekten nefret ediyorum. O zamanlarda bütün herşey birbirine giriyor üstüne zaten. Hani çık işin içinden bakayım pozisyonu oluyor! Haydaaaaaa..! Sadece bir gece karamsarlığın içinde kayboldum. Evet! İtiraf ediyorum! İnsan ayağa kalkması gerektiğini sanırım yere düşüp dizini kanattığında anlıyor. Bana da bu lazımdı! Normalde benim orta kararım yoktur. Ya çok mutluyum ya çok mutsuzum, ki mutsuz olmayı tercih etmiyorum. Ya gülerim ya ağlarım. Gri tonlarını hiç sevmem.. Kabul, normal bir şey değil bu. Ama başka türlü de yaşamam mümkün değil. Yine böyle histerik bir gece yaşadıktan sonra silkinmeye karar verdim. Çünkü değiştirebilirdim. Hemde herşeyi.. Geri adım atmaktan korktuğunuz o an vardır ya, işte o an, ileriye korkusuzca bir adım atmanız gerekir. Düz giden bir şeyi tersine çevirmeli insan. Okul bayağı yoruyor beni, üstüne onca saat ayakta kalma ve çalışma,uykusuz kalma, haliyle sonuçları malum sizde tahmin edersiniz sevgili okuyucularım. Ne takat kalıyor başka bir şey yapmak için ne de zaman. Her zaman, insanalrın herşey için zamanının olduğunu savunmuşumdur ben. Zamanı biz yaratırız! Sadece biz.. Eğer istersek.. Bende yere düştüm. Ayağınız kaydığında sizi kolunuzdan tutacak birinin olması çok büyük bir şanstır. Binlerce şükür ki, ben buna sahibim. Ayağa kalkarken şöyle bir etrafıma baktım. Bu ben değildim. Sabah kalktım ve dedim ki kendime; " Kızım, durma! Senin koşman lazım! Değiştirebilirsin!" ve okul çıkışı Eminönüne gittim ve bir güzel alışveriş yaptım. Ivır zıvır ne varsa topladım. Hatta sipariş bile verdim olmayanları. Elimde kaldıramayacağım kadar ağır torbalarla yürürken zıplıyordum biliyor musunuz? O bir şey yapma isteği, heyecan ve başarabileceğini bilmek çok muazzam bir duygu. Eğer vazgeçerseniz, işte o sizin hayallerinizi de yaşama isteğinizi de öldürür. Kılpayı döndüm mü? Döndüm! Bir hayal kurarak bu yola girdim. "Neden olmasın?" dedim. Unutmayın, hayat bizim kendi yaptığımız seçimlerimizdir. Buddha amca demiş ki, " Olmuş olduğumuz herşey düşünmüş olduklarımızın sonucudur!" Sizde düşünün ne olmak istediğinizi. Nasıl bir hayat yaşamak istediğimi biliyorum. Ayağa kalktım ve yürümeye devam ediyorum. Hemde daha öncekinden daha emin ve güçlü adımlarla! Zaman mı? İşte size zaman! Gecenin bu saatinde fırında İngiliz Somon Ekmeğim pişiyor. ve ben usanmadan yapım aşamasını videoya aldım. Annemin yardımıyla tabi. :) En yakın zamanda da sizinle paylaşacağım sevgili okuyucularım.
Hayatta herşey olabilir. Sizi yıldırmaya çalışabilirler, anlamayabilirler hatta usandırmaya bile çalışabilirler. Derin bir nefes alın. ve benim gibi, bildiğinizi okuyun!
Hayat, uzun gözüküyor ama düşündüğümüzden çok daha kısa! Bunu unutmayın..!
Bon Appetit!

1 Aralık 2010

Oyyy! Oyyy! Emine!

Evde daha önce denemem olan ve aynı Kırıntıda yediğiniz gibi bir ürün çıkan Mısır Ekmeğini, bu sefer has be has yöntemleriyle deneme kararı aldım sevgili okuyucularım! Hani kullandığım Mısır Unu bile Trabzon Mısır Unu oldu. Madem bir işe kalkıştım hakkını vermeliydim, değil mi ya?! :) Gitgide elimin alışmasıyla cicileri yapmamda kolaylaşıyor bu yolda tabi ki. Ki hala kendime ait reçetelerimin daha güzel olduğunu düşünmekte ısrar ediyorum. Mesela; bu yavrucağı, Mısır Ekmeği sevmeyen annem bile bayıla bayıla bu Karadenuz Uşağunu yedi. Oyyy.. Oyyy! Emine! ritmiyle yankılandı ev diyebilirim gönül rahatlığıyla. ağızda dağılan bir yapısı var ve hafif pürüzlü bir dokusu.. Normalde herkesin seveceği bir cici değil kabul ediyorum. Kendine has bir ağırlığı var çocuğun. Napalım yani?! Sizin yok mu sanki?! :) "Yine yaptın kızım, aferinnn" dedim kendime fırından çıktığında. Ehhh! Ne de olsa artık olup olmadığını çok rahatlıkla anlıyorum. Profesyonel hayata geçiş böyle bir şey olsa gerek dostlar! :) Son zamanlarda aklımda milyon şey var! :/ Mesela, ayıptır söylemesi eşşek gibi ders çalışıp başarıyla okulu bitirmek ki bunu takipçilerim çok iyi biliyordur. Ayrıca; okul bittikten sonra neler yapacağım hakkında kafamı bir sürü arıcık kemirecek derecede düşünüyor olmam. "Durrr daha be yavrum!" diyeceksiniz biliyorum ama eğer sizde benim gibi bütün hayatınızı geride bırakıp, herşeye sıfırdan ve bu yaşta başladıysanız gerisini düşünmekte gerekiyor tabi ki. Tamam! Kabul! Maceralar güzeldir ama kocaman gelecek yollarında da daha genç yaşlardaki sorumsuzluğumu taşıyamam, değil mi? Birde benimki kadar büyük hayalleriniz varsa ve geleceğe karşı sabırsızlanıyorsanız, kolları sıvamanın vaktidir eyyy ahaliiiiii! Eninde sonunda hiçbir şey bize altın tepsiyle sunulmuyor! Keşke sunulsa yani ama napalım.. 2.ci B noktama hızlı adımlarla ilerlerken bazen demorolize oluyorum. İnsan formunda yaşamanın elde olmayan sonuçlarından biri bu olsa gerek! Çoğu arkadaşım bana Pollyanna dese de ben optimist düşüncelerime sıkıca tutunmuş durumdayım. İnatçıyımmm! :) Arnavut damarı işte! :) Eninde sonunda hayallerin gerçekleşebildiğini burada, sizin şahitliğinizle, gördük! Karamsarlığa düştüğüm zaman aklımda fısır fısır bir sürü soru yankılanıyor. O zamanlarda kendi kendime; "Mucizeler Mümkündür!" diyorum durmadan. Hatta kendi sesimi duyamayana kadar! Hayatta belki sizin bile fark etmediğiniz bir sürü mucize başınıza geliyor. Olay aslında onları fark edebilmek! Görebilmek ve şükredebilmek! Ben görüyorum ve şükrediyorum. Hemde her gün ve her sabah kalktığımda..
Hadi.. Bir düşünün.. Mutlaka sizinde başınıza bir mucize gelmiştir. Yarın kalkın ve şükredin..
Bon Appetit!

29 Kasım 2010

Ama Daha Paskalya Gelmedi ki?!

En sevdiğim ciciler arasında yer alan Paskalya Ekmeği veya Paskalya Çöreğini ( Easter Bread) daha önce milyon kez yapıp başarılı olamamıştım! :) Milyon reçete denemelerim ve piyasadaki kitaplara bolca küfredişimin ardından okulda öğrendiğim muhteşem reçeteyi evde yaptım. Yani neden hiçbir kitapta doğru düzgün bir reçete vermezler!! Mutlaka bir eksik olmalı sanki! Sapanca tatilinde yolluk olsun maksadı ile kolları sıvadım. Mart ayında başlayan Paskalya dönemi, 21 Mart'a yakın dolunaydan sonraki ilk pazar günü yapılan kutlamayla noktalanıyor. Hristiyan geleneğindeki Paskalya Bayramında aklımıza ilk gelen şeyler; Yumurta ve tavşan tabi ki. Fakat hepimizin bayıla bayıla yediği bu ekmeğin en önemli özelliği içerisinde Mahlep olmasıdır. Mahlep ise; İdris ağacı yani kirazgillerden gelen bir kökeni var. O mis gibi kokusu sizin başınızı döndürür. Ekmeğimiz, Un, Su, Şeker, Maya, Margarin ve Yumurta'dan oluşuyor. Un'u tezgaha eliyorsunuz. Ortasını açıyorsunuz. Un'lu kısımlara Mahlepi ve Şekeri koyuyorsunuz. Ortasında ise Maya ve suyu iyice açıyorsunuz. Aman dikkat edin! Maya ilk önce şekerle karışırsa aktivasyonu etkileniyor ve öyle ahımlı şahımlı verim alamıyorsunuz. Ardından Margarini ilave ediyorsunuz. Ellerle mıncık mıncık yapıyorsunuz! Yumurtalarda ekleniyor. Heryeriniz tabi yıvış yıvış oluyor bu sırada! :) Yoğurmaya başlıyorsunuz. Yoğururken Su'yu yavaş yavaş ilave ediyorsunuz. Yavrucağı iyice yoğurun sevgili okuyucularım. İlk Mayalandırma yapılıyor. Üstüne bayanların kolaylıkla yapabileceği saç örgüsü şekli verilip tekrar mayalandırılıyor. Buna da Son Mayalandırma diyoruz. Üstünede File Bademi koyduk mu!! Bu iş tamamdır dostlar! :) Atın fırına çocuğu! :) Sonrada gelsin kokularrrrrrrr...!
Kararlıyım bu Paskalya çok güzel geçecek! Çöreklerim ve rengarenk yumurtalarımla etrafı donatacağım! Ayyy.. Şimdiden heyecanlandım bak! :)
Bon Appetit!

No Parle Italiano, si?!

Bütün gün okulda bir sürü cici yapıp, yorgunluğa kendini teslim ettikten sonra insanda pek zeval kalmıyor sevgili okuyucularım. Yine de ben geçenlerde uyku düzensizliğini bir kenara bırakıp Foccacia yapmaya karar verdim. Mezzaluna ve Kitchenette yemek öncesi önünüze sunulan o minik italyan ekmekçikleri var ya, işte bu hanım kızımız bu! :) Stand Mikserime malzemeleri koydum. İçinde Zeytinyağ, Zeytin, Kuru Domates, Un, Tuz, Su ve Maya bulunuyor. Bütün ürünler karıştıktan sonra yağlanmış kaba döküyorsunuz. Mayalı olduğu için yavrucak, biraz beklemesi ve pofişleşmesi gerekiyor. Dikkat edin acaipte kabarmasın! Ki ben böyle bir hata yaptım! ( Eninde sonunda bende insanım) İstediğimden biraz daha kabarık oldu. Zaten fırında pişerken de şişiyor kendisi. Yapımı meşakatli ve zor değil. Bütün malzemeyi karıştırıyorsunuz, o kadar! :) Güzelce piştikten sonra fırından çıkarıyorsunuz ve üzerine güzelce Zeytinyağı sürüyorsunuz. Şahsen, Alaçatıdan aldığım karışımlı Zeytinyağını sürdüm. Ohhhh misssss..! Hele o mutfağın kokması yok mu?! Kendinizden mi geçiceksiniz yoksa insanları mı geçirteceksiniz gibi bir şaşkın karmaşa oluyor! :) Aslına bakılırsa hala yeni evin mutfak olayına pek alışabilmiş değilim. Ne, nerde, nasıl? yada "Aaannnneeeeeee Kuru Domateslerrrrr nerdeydiiiiiii?" diye çığlıkımsı bir serzenişle yankılanan beynim, bazen patlayacakmış gibi oluyor, itiraf ediyorum! :) İtalyan hanım kızımız piştikten sonra ise, akşam yemeğinde benim tombiş anne ve babam tarafından höpürdete höpürte mideye indirildi.  Yani şu anda daimi rejimlerimden birinde olmasam, nasıl hiç üşemeden mutfağa gidip yaparım, belli değil!!
Ben en iyisi bir yemek yiyeyim, değil mi sevgili okuyucularım? :)
Bon Appetit!

22 Kasım 2010

Je MaPalle "Croissant"


Ahh.. Ne güzeldir Fransa.. Şimdi olsa da gitsek moduyla daha yeni hiç dönmek istemeyeceğim Sapancada Bayramını geçirmiş bir vatandaş olarak çoktan fıkırdamaya başlamış olabilirim. Artık hepinizin öğrendiği gibi fransız özentisi olarak kendilerinin yaptıkları her türlü şeye de bir o kadar hayranlık duyan biriyim. Özellikle ciciler tabi ki! :) Bunların başında her ne kadar Croissant olmasa da, yine de bir ısırık aldıktan sonra kendimi tutamayıp kalori bombardımanı içine girdiğimi itiraf etmem gerekiyor sevgili okuyucularım. İçinde diğer malzemelere oranla en çok Yağ barındırıyor bu Laminalı Hamurlar ( Puff Pastry) katagorisindeki arkadaşcığımız. Yapımı ise bayağı meşakatli! Ki ben okulda öğrendiğimi evde ilk defa denediğim için biraz uzun sürdü yapım aşaması tabi. "Bin Yaprak" olarakta adlandırılan bu hamur çeşiti minimum 200 derecede pişiyor. Millefeuille Hamuruyla arasındaki fark ise, Croissant da maya kullanılıyor olması. Hamur yoğurmaları aynı fakat içerikte sadece küçük bir fark oluyor anlayacağınız. İçerik ise şöyle; Un, Su Tuz, Yumurta, Maya, Şeker ve Alba Margarin. Margarin dışındaki bütün malzemeleri koyup elde veya StandMikserinizde yoğuruyorsunuz. Ardından yavrucağı mayalandırıyorsunuz bir süre. Açmaya sıra gelincede Packing Method denilen yöntemle bir güzel tezgahta açıyorsunuz. Aslında bir sürü açma tekniği var ama benimde tercih ettiklerimden biri bu! :) Ne demek şimdi bu diyorsunuz biliyorum. Anlatayım hemen! :) Yuvarlak  hamurunuzun ortasına ARTI (+) şekli kesiyorsunuz 0.5 cm kadar. Öyle mayalandırıyorsunuz. Daha sonra 4 aöılan kenarı iyice açıp ortasına kütle halindeki yağcığımızı koyup kenarları üstüne kapatıyorsunuz. Üstüne de oklvayla açmak kalıyor. İyice açtığınız hamuru ise Kitap Katlama tekniği ile katlayıp buzdolabında çocuğu dinlendiriyorsunuz. Bu işlem minimum 4 kere yapılıyor. Hamurun içindeki yağ pişerken katmanların birbirinden ayrılmasını sağlıyor. Oda hani yediğinizde ağzınızda dağılan o hi var ya, işte tam onu sağlıyor. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta ise; hamurun ve yağın aynı sıcaklıkta olması sevgili okuyucularım. Hamurunuz mis gibi olduktan sonra ise, kare veya üçgen şeklinde kesip derin dondurucaya atabilirsiniz. Böylelikle misafir geldiğinde rahatlıkla çıkartıp hemencicik kafayı yedirten Croissantlarınızı ikram edebilirsiniz. Çok havalı değil mi?! :))) Hiç de sevmemmm!! :)))
Şimdi oturup perşembe günü olacak Midterm ve Pratik sınavıma çalışmam gerekiyooooorrrrrrr!!!
Hmmppfhhhhhh...
Bon Appetit!

15 Kasım 2010

Pompei Misali Bir Beyefendi

Şenlik ve cümbüş içinde geçen bir haftasonu, insanda biraz yorgunluk yaratıyor elbet fakat yıldırıyor mu? Tabi ki hayııııırrrrrr!!! :) Cumartesi akşamı sevgili kuzenim Umut ve dünya tatlısı yengem İldem'in evine davetliydik. Ondan önce de durağımız; Bostancı-Lunapark'tı! Şimdiye kadar hayalini kurduğum bir şey sonunda gerçek oldu! Çocuklar gibi heyecanlı bir vaziyette, Lady GaGa gözlüklerimle, lunaparktan içeri girdik ve neye binsek napsak acaba diye düşünürken hemen girişte duran mancınık tarzındaki şey dikkatimizi çekti! Yani ne diye bindiksek artık!!!!! 0_o Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Bungee Jumping falan var ya, hikayeeee bunun yanında!! İndiğimde ayaklarım tutmuyordu! Çığlık atmaktan boğazımdaki karıncalanmayı söylemiyorum bile! :) Herşey bir deneyim işte! :)) Korku dolu anlar yaşadıktan sonra güzelce Umutlara gittik. İlk önce yemek olarak Pizza yapmaya karar verdim. Ne de olsa Umut'a sözüm vardı. Ne zamandır başımın etini yiyordu çocuk. :) Ohhh missssss! :) Temel Pizza hamurunu yapması aslında çok kolay. Bütün malzemesi; Un, Zeytinyağı, Maya, Tuz ve Su! Ta Taaaaa! Hamur güzelce yoğrulur. Eller yumuş yumuş ve balçıkımsı olur. Bunları yaparken Sous Chefim , bizimkilerin küçük prenses kızları, Nehir de bana yardımcı oldu. :) Küçük hanım bayağı da hamarat görseniz.. :)  Hamurlar yoğrulduktan sonra pompiş pompiş mayalandılar. 4 parçaya böldüğüm hanımlar şiştikten sonra gazları çıkartıldı ve şekilleri verildi. Olanaklarım, yeni evlerinde biraz sınırlı olduğu için az malzemeyle içini doldurduk tabi. Minik fırınımızda pişirmeye verdik. Normalde Pizzanın daha profesyönel fırınlarda pişmesi gerekiyor. Taş fırın olsa oyy oyyy' Ahhhhhh.. Teknoloji sen nelere kadirsin! I-pod yerine Gramafon'u tercih eden biri olarak biraz zor oluyor benim için tabi! :) Bu kadar yeterli miydi sizce? Nooo.. no.. nooooo! Üstüne içinden muazzam çikolata akan Çikolatalı Kekimi yaptım. Bu aslında çoğu restaurantta Sufle diye bize kakalamaya çalıştıkları bir tür tatlı. Çoğu yerde adı; Volcano olarakta dikte ediliyor. Şöyle söyleyeyim bayanlar ve beyler, aklınızı başınızdan alan küçük bir bey oluyor kendisi! :)) Bir kaşık aldınız mı? Yetmiyoooorrr! Hepsini bir çırpıda yiyesiniz geliyor! :) Tabi ben reçetedeki tariften biraz daha fazla Bitter Çikolata koyuyorum içine! :) Bu da aramızda sır kalsın! :)) Yaklaşık bir dakika içinde herkesin tabağı Çikolata lekeleriyle doluydu. Kekten geriye hiçbirşey kalmadı! :) Yeeeeyyy! Özellikle hanımlar, period dönemi için mükemmel bir tatlı!!!! :D Bu Pompei yanadağı kokan beyefendi, aynı Brownie mantığıyla yapılıyor aslında. Sufleyle alakası yok! Sufle, Creme Patisserie ( Pastacı Kreması) içeren bir yawrucak! :) Kekimizin yapım aşaması; Un, Şeker, yumurta sarıları, tam yumurtalar karıştırılıyor. Ardından erittiğimiz Tereyağ, Bitter Küvertürle harmanlanıp Un'lu ve Yumurtalı karışımımıza temperlenerek aktarılıyor. Offffffffff...!!! Dillere destan diyorum başka bir şey demiyorum size sevgili okuyucularım! :)) Sonuç ise çok fena! Sabah kalkıp tartıya çıktığınızda; tartıyla aranızda bir küfürleşme yaşıyorsunuz! Nitekim ben bunu, tam da bu sabah yaşadım! Ve üstüne kendimde sıkı yönetim ilan ettim!!! Ver elini Salata! Yani bir insan nasıl otla doyar anlamıyorum, inanın! Ne bu böyle?! Hani doyurmuyor da! "Aaaaa.. Ben gayet seviyorum salata yemeyi" diyenler var ya hani?! Yaaalaaannnnnnn!!! Var mı canım öyle bir şey?! Git sebze ye kardeşim yani! Öğlenleri zevk için salata yemekte ne demek?! Kimi kandırıyorsun bacım!! Ben, burda açlıktan duvarın boyasını yemeği düşünüyorum açıkçası! :) Hakkaten olabilir mi acaba?! 0_o
Bon appetit! :))

8 Kasım 2010

Kendinizi Ateşe Atın!

Pratik sınav I -
Zeytinli Ekmek
Hunharca geçen taşınma maceramın sonunda sanırım zavallı güzelim bilgisayarım artık internete bağlanıyor. Meğer ne vahim şeymiş kopukluk sevgili okuyucularım. Süregelen bir şeye alışmak ne kadar kötü bir şey! Gel gelelim benim muhteşem maceralarım son gaz devam ediyor! :) Okul sabahın köründe başlayıp şeker komasına girdiğimiz anda bitiyor! :) Hele ki beze yapımında Çiğdem'le şekerden başımızın dönmesini ve sınavda "aaa benim başım dönüyor galiba!", "Benimkide fenayım abi!" gibi sözlerin yükseldiğini söylemem gerekiyor size. :) Merak etmeyin, sınavım güzel geçti nitekim! :) Merengeler.. merengelerrrrrr.. :) Gözünü sevdiğimin ama şunu öğrendim ki, japonları her ne kadar sevsemde merenge'lerini sevmiyormuşum! :)  Kurabiyeler, ekmekler, dökme hamurlar, kekler, merengeler ve custardlar ellerimden öppperrrrrr!!!! :)) Pratik sınava gelince, kendime göre çok kötü bir not olan 94 aldım. Gülmeyin!! Hakikatten kötü! Pratik sınavda bir Zeytinli Ekmek ve bir de Kandil Simidi yaptım!Ahh be güzelim! Ne diye risk alırsın?! Kanımca 95-100 arası not alacağımı düşündüğüm cicilerim tabak sunumundan kaldı! 0_o Neyse napalım, böyle olması gerekiyormuş diyerek yolumuza devam ediyoruz sevgili okuyucularım. Öğrennn çocumm, öğreeennnn! MSA tarihinde ilk tamamı kadınlardan oluşan sınıf bizmiş! Ya öyle fal taşı gibi bakarsınız işte! Hala savaş çıkmamasına şaşırıyorum açıkçası! :)) Aman.. amannn diyeyim de ben! :) Daha önceleri bayağı dil döktüğüm el alışkanlığını birebir okulda da görüyorum. Gün geçtikçe eller daha da pratikleşiyor. Hatta bunca zaman bildiğimi düşündüğüm bazı teknikleri, sil baştan öğrenmem bile gerekti. Herşeyin bir püf noktası varmış yahu! Ve inanın, düşündüğünüz kadar kolay değil! :) Mesela benim gibi, fırından kekinizi çıkarmaya çalışırken, arkadaşınızın kekini tepeteklak düşürebilir ve hatta onu kurtarmaya çalışırken 200 derecelik tepsiye parmaklarınızı cassssssssss! diye dokunabilirsiniz! :)))) Sonra fırının kapağını uzun süre açık tuttunuz diye şeften fırça yiyebilirsiniz! :) Onun üstüne çil yavrusu gibi boynunuz önünüzde kaçışabilirsiniz! Bunlar mümkün tabi! :) Amaaaaa işin en kötü yanına gelirsekkkkkkkkkk sevgili okuyucularım!!! Kilo almamanız elde değiiiilllll!!! Yani manyak gibi dikkat etsemde bana mısın demiyor kerata! Akşam kısayım diyorum; yok! Öğlen yaptıklarımı yemeyeyim diyorum; yok! Yokta yok! :) Pofidik bir şey olup çıkarsam şaşmayın yani! :)) Hey gidi günler heyyyyyyyy! Filinta gibiydim filintaaaa!! :) Esas ocak sonunda, tez vericez. İlk taslak bugün verildi. Uykusuz geceler boyunca yapıldı kendisi. Vayy bee! Bu hallere düşecek kız mıydım?! :) Saçlar darmadağın! Tırnaklar erkek çocucğu gibi! Kendime şöyle bir söz verdim; okul biter bitmez, tırnaklarımı gidip direk kırmızıya boyatağım! :)) İşin şaka maka bölümünü geçersek, inanın, bütün fedakarlıklara değiyor! İnandığınız ve başarabileceğiniz bir şeyin peşinden gitmenin o dayanılmaz hazzı yok muuu? O anda şöyle bir durup, diyorsunuz ki, "Aferin kızım" Sonra derin bir sessizlik..
Herkesin çeşitli hayalleri var benim gibi. Herkes birşeylerin peşinde.. Ki bu bence inanılmaz! Bir yerden başlamak gerekiyor istediklerinizi gerçekleştirmek için. Unutmayın; "Başarı, doğal yanmanın bir sonucu değildir. Kendizi ateşe atmanız gerekir" demiş Arnold Glascow amca. Hadi bir yerleriniz yansın..Sonra ağlayın biraz ama şu üzerinde oturduğunuz çakıl taşlarının üstünden kalkma zamanı geldii hatta geçiyor bileee! Hop Hoppp! :)
Bon Appetit!

6 Ekim 2010

Yumurtanın Taze Olup Olmadığını Nasıl Anlarız?

1- Tuzlu suya koyun. Eğer batarsa tazedir, yüzeyde kalıyorsa bayattır. ( 500 ml suya yaklaşık 30 gr. su)
2- Yumurtayı sallayın. Eğer salladığınızda iç kısmının da sallandığını hissediyorsanız yumurtanız bayattır.
3- Yumurtayı kırdığınızda sarısı ve beyazı hemen dağılıyorsa yumurta bayattır.
4- Kokuyorsa..

Şimdi Hiçbir Şey Aynı Kalmayacak!

Size sürünmek ve sefil olmak nasıl bir şey anlatayım sevgili okuyucularım. Her gece koltukta uyanamam düşüncesiyle iki büklüm yatıyorum. Sabah erkenden daha kargalar işlevlerini yerine getirememişken bir gözüm kapalı ötekisi de yarı açık bir vaziyette kalkıp okula gidiyorum. Üniformalar giyiniyor ve sıraya geçiliyor. Ne sırası diyeceksiniz şimdi, hemen söyleyeyim o zaman, tırnak, çorap ve kıyafet kontrolü yapılıyor! Hele ki tırnaklar biraz uzun olsun derse giremiyorsunuz ve böylelikle devamsızlık hakkınız olan toplam 24 saatinizden 1 saati gidiyor. Hoppaaa! Ehhh!! Kolay olduğunu kim söyledi değil mi? :) Hele hafta başında ilk mutfak dersine kaza yaptığım için 10 dakika geç gittiğimde Şeften büyük bir azar işitmemden bahsetmiyorum bile!!! Boynum önümde böyle ezik ezik! :) Bu hafta çıp çıp Bıçak Kesim Tekniklerini öğrendikten sonra Kurabiyelere geçtik! Biraz daha kol kası yapmam gerekiyor, bunu anlamış bulunmaktayım! Okuldaki en güzel şeylerden biri de, inanılmaz güzel insanlarla tanışıyor olmanız. Nitekim, bende öyle oldu! Pastacılık ekibi olarak bir erkek ve gerisinin tamamen kadın olduğunu düşünürsek çok eğlenceli bir ortam oluyor! İronik aslına bakarsanız. Bir yandan askeri kamp gibi bir eğitim alırken bir yandan gülüyorsunuz. İnanın bana her saniyesine değiyor. Mutfak sonrası üniformalar çıkıyor ve normal günlük kimliğimize bürünüyoruz. Ki ben yattığım gibi gidiyorum okula! :) Tek fark ayağımda pofidik terliklerim olmuyor! :) Çıkışta aşçı arkadaşlarımızı kurabiyelerimizle besliyoruz. :) İşin en kötü yanı; kilo almaya cicilerin teşvik etmesi. Yani o Parmesanlı Grissiniler veya Ginder Cookie'ler nasıl yenmez değil miiiiii? Bu akşam mesela, sırf bunun için, domates çorbası içtim. Korku sarmış dört bir yanımıııııı! :) İşin şakası bir yana, giriştiğim şu olay beni hayata bağlıyor. Kendime olan güvenim bile daha arttı diyebilirim size. Sizden gelen e-mailler de beni inanılmaz mutlu ediyor. Tek başıma başladığım bu yolda bana desteklerinizi gönderdiğiniz için müteşekkirim sevgili okuyucularım. Sadece bir istemekle başladığım bu yolda, sizlerin şahitliğinde ilerliyorum. Umarım sizde bende istediğimiz şeyleri elde ederiz. :) Sadece unutmayın, bazen çok zor olabilir. Ne yapıyorduk bu anlarda? Derin nefes alıp yolumuza devam ediyorduk. Eveeettt! :)
Bugünlerde taşınma telaşı içerisindeyim. Meğer ne kadar çok eşyam varmış! :) Kolile kolile bitmiyor keretalar! :)) Arabamı değiştirdim. Üstüne taşınıyorum! Mükemmel değişiklikler değil mi? Eğer hayatım stabil gitmeye başlıyorsa, içimde kıpır kıpır bir şeyler oynuyor ve herşeyi tamamen değiştiriyorum. Artık büyüdüğümü de göz önünde bulundurursak, herşey daha cesur ve içinde temkinli yapılıyor sanırm. Sizi cicilerimden uzak bıraktığımın farkındayım ama yeni eve alışana kadar bana bir süre müsade vermenizi isteyeceğim sizden sevgili okuyucularım. Herşey kolilerde çünkü!! :) Bazen herşeyin değişmesi için bir şey bekleriz. Küçük bir şey! Ben anladım ki, şöyle bir silkinip ayağa kalkılmayınca hiçbir şey değişmiyormuş! Bende ne yaptım? Herşeyi değiştirdim! Hemde bir anda! Hiç düşünmeden! :) Bazen o küçücük değişiklik için, ateşi sizin yakmanız gerekiyor. O zaman görüyorsunuz ki, yüzünüz gülüyor. Aynı benim gibi.. Değişim mi istiyorsunuz, her gün yaptığınız şeyleri yapmayın. Mesela, ilk önce yataktan sağ ayağınızı yere koyarak kalkıyorsanız, yarın sol ayağınızı yere koyun ve döngüyü değiştirin! Aaaaaaa! Sızlanmayınnnn.. Deneyin bakalım..  :)
Bon appetit

1 Ekim 2010

İnsan Bir Hayali İçin Kaç Hayalinden Vazgeçer?

Günlerim; Sabah yattığım koltuktan kalkıp kahvaltı etmeye çalışıp okula gidip, bütün dikkatimle dersleri dinleyip üstüne heyecandan ne yazacağımı şaşırdığım sınavlara girip, onunda üstüne eve gelip uyuyup ders gece yarısına kadar ders çalışarak geçiyor! Psikopatça mı? Kesinlikle sevgili okuyucularım!!! :) Normal olduğumu kim söyledi ki?! :) Ben ne zaman bu kadar hırslı oldum hatırlamıyorum bile aslında. İşin en komik yanı, okul hayatım boyunca uyuz olduğum bir öğrenci profiline bürünmemdir! "O nedir?" diyeceksiniz şimdi. Şöyle diyeyim size, hani 100 almayan ama 90 aldığında ağlayan tipler vardır ya! Hayatım boyunca anlayamamıştım bu tipteki arkadaşları ama gelin görün ki, sınavda bir hata yaptığımı görünce suratım düşüyor ve kahrediyorum hayatı kendime! :) Tamaaammmmm, biliyorum yazınca bana da komik geldi ama o anları görmeniz lazım. Serra'yı arayıp dünki sınavda bir tane hata yaptığımı ve 90 alacağımı ağlak bir sesle söylediğimde Serra kahkalara boğuldu!! Gülmeyinnn nolurrrr!!! :) "90" sayısını bir not olarak görmüyorum hele ki 8'li rakamlara kalbim dayanmaz herhalde! Mesela bugün "A la Carte Menü"yle boşluk doldurmalı alakalı bir soru gelmişti. Yani ne yapsam oraya bir şey yazamadım. Cümle kuramadım! Hale gel yani! Ne fiil, ne zarf, ne sıfat, ne de isim oraya oturmadı! :))) Oysa menü çeşitlerini çok iyi biliyorum. Ha inekler ha ben! Yakında sadece ot yersem ve mööölersem şaşırmayın sevgili okuyucularım. O soruyu yapamamak bana koydu tabi. Bende sorunun altına "A La Carte Menü" nün ne olduğunu yazdım. Hani boşluğu dolduramadım ya, bildiğimi bir şekilde belli edicem ya! :))) "Yenilmedim ayaktayım" mottosuyla hareket ettim diyebiliriz. :) Bugün ki dersimiz Tabak Sunumuydu. Okuldan çıkınca Starbucks'ta oturup kahvemi yudumlarken, evetttttt ders çalıştım!!!!! Teorik dersler bu hafta itibariyle bitti ve haftaya mutfağa giriyoruz! Nasıl heyecanlıyım bir bilseniz. O kokular ve hamurlar içinde kaybolmak istiyorum. Babam ve annemde bana süper bir süpriz yaptılar geçen gün. Hayalimin peşinden bu kadar azimle gitmemi destekleyerek, bunca zamandır delice istediğim ve her Esse'nin önünden geçtiğimde ağzımın suları akan KitchenAid Stand Mixer'ini bana hediye ettiler! Çılgına döndüm müü?? Offfffffff...! Hemde nasıl!!! Çocuklar gibi şendim! :)))) Zıpladım, hopladım hatta çığlıklar savurdum etrafa! :) Artık istediğim herşeyi yapabilirim!! Bana görgüsüz diyebilirsiniz ama insan istediği bir şeye kavuşunca bunu göklere bile yazası geliyor. Aynı aşık olduğunuzda önünüze çıkan herkese söylemek istediğiniz gibi. Düşünsenize harika bir duygu bu! Bu yolda bana destek olan ve hayallerini bir şekilde gerçekleştirmeye çalışan herkese binlerce kere teşekkür ediyorum!
İnsan bir hayali için kaç hayalinden vazgeçer?.. Ben hepsinden geçtim..
Bon Appetit!
Bu sitede yayınlanan herşey © Copyright'ı Duygu Tuğcu'ya aittir.İçerik izinsiz kullanılamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.